Çarşamba, Haziran 19, 2013

Biber Gazı Üzerine

Direnişe aktif olarak katılan akademisyen bir arkadaşım kendisini tutamayarak "ben de bir şeyler yazmak istiyorum" dedi.. ben çok uzaklarda olduğum için, benim gibi milyarlarca (akp terminolojisi bu) insan gibi merak ediyorum kaldırım seviyesinde olan bitenleri.. eli yüzü düzgün yazılar okumak bu yüzden önemli.. aşağıda bir tanesi var.. isim veremiyorum şu anda, bir sıkıntı olursa ben yazdım diyelim.. 



Biber Gazı: Spekülatif Bir Yaklaşım
Bu yazının kaleme alındığı günün sabahında Ankara sokaklarında polisin biber gazı ve TOMA’larından akıttığı kimyasal karışımlı basınçlı su ile müdahalesi sürüyordu.  Bir gün öncesinde İstanbul’da da benzer görüntüler vardı. Kullanılan biber gazı kapsüllerinin yüz binleri aştığı söylentileri vardı. Geçtiğimiz günler, orantısız polis müdahalelerini, hükümetin hamlelerini, Gezi Parkı direnişçilerinin mücadelelerini ve ülkenin kısır siyasi tartışmalarını alaşağı eden matrak hallerini izlemekle geçti. Yurt çapında gerçekleşen Gezi Parkı eylemleri, polis müdahalelerinin sonuçları birçok gazetede, televizyonda, sosyal medyada tartışıldı, tartışılmaya da devam ediyor. Bu yazının amacı bu tartışmaları yinelemek değil, haklı olarak şeytanileştirilen biber gazlı ve TOMA’lı müdahalelerin Gezi Parkı eylemleri üzerindeki etkilerini farklı bir açıdan tartışmaya çalışmaktır. Bir adım geri çekilip eylemlere uzaktan bakmak, eylemlerin genel halini ifade etmek ve müdahale yöntemlerinin eylemi nasıl yönlendirdiğini tartışmak amaçlıdır. Biber gazlı ve TOMA’lı müdahalelerin eylem psikolojisini nasıl şekillendirdiğini tartışmak esas amaçtır. Bununla birlikte spekülatif olacağım, tartışma yaratacağım derken insanların yaralarını ve acılarını önemsemez görünmek yazıyı yazarken yaşanan en büyük çekincedir.


Biber gazının insan ve hayvan fizyolojisine olumsuz etkilerini tartışmayı bir kenara bırakıyorum. 15 Ağustos 2012 tarihinde dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tarafından yapılan “Biber gazımız yüzde yüz doğaldır” açıklamasına cevaben Türk Toraks Derneği’nin yayınladığı kısa bildiri, biber gazının olumsuz etkileri konusunda yeterince ikna edicidir. Son günlerde internette, sosyal medyada ve diğer yayın organlarında konu ile ilgili tartışmalar sürmekte, biber gazının olumsuz etkileri uzun uzun tartışılmaktadır. Solunum hastalıkları, kalp rahatsızlıkları olan kişiler üzerinde bu türlü müdahalelerin etkisinin de nasıl ölümcül olabileceğine geçtiğimiz günlerde hep birlikte şahit olduk. Söz konusu eylemlerde biber gazının kullanım şekli (atış açısı, atış mesafesi vb.) gaz solumanın hasarı konusundaki tartışmayı maalesef geride bırakmıştır. Biber gazı silahlarının bir tüfek edasıyla eylemcilerin vücutlarına hedeflendiğinin, kaçan eylemcilerin -sırf biraz daha işkence olsun diye- “koşu yollarına” biber gazlarının atıldığının, bazı zamanlarda TOMA’lardan sıkılan suyun vicdansızca, öldürücü şekilde kullanıldığının da farkında olmak güç değildir.


Gelelim biber gazının faydalarına: Tartışmanın ilk argümanı biber gazının eylemciler üzerindeki etkisinin yıldırıcı değil de dağıtıcı olmasıdır. Biber gazına maruz kalan eylemciler, eylem yapma iradelerinden ve fiziksel güçlerinden çok da bir şey kaybetmemekte, gaz atılmış bölgeden kaçarak olumsuz etkilerden arınmayı beklemekte, akabinde tekrar polisin karşısında durma kuvvetini kendilerinde bulabilmektedirler. Hatta bu süreç içinde yükselen heyecanları ve gerilen sinirleri ile eylem kararlılıkları artmaktadır. Dağıtılan ve kaçışan eylemcilerin tekrar polis karşısında toparlanması ile eylemlilik süresi uzamakta ve bunun yanında eylemcilerin müdahalelerden ötürü hissettikleri korku, etkilerin geçici olması nedeniyle azalmaktadır. Bununla birlikte sosyal medyada, televizyonlarda olanları gören, kendisi de orada bulunmak isteyen ancak haklı olarak korku hisseden kişiler de müdahalelerin sonuçlarının sanıldığı kadar ciddi olmadığını düşünüp meydanlara inmektedirler.


Konu ile ilgili bir diğer argüman ise biber gazı ve TOMA ile müdahalelerin polis ile eylemciler arasında fiziksel çarpışmayı engelleyen bir hat oluşturmasıdır. Nitekim gaz ve su müdahalesi ile eylemciler polis ile birebir kavgaya tutuşmamakta, bu tür kavgalardan ötürü ortaya çıkabilecek vahim olayların önüne geçilebilmektedir. Bu vahim etkiyi acısını yüreğimizde hissettiğimiz rahmetli Ethem Sarısülük’ün vurulma anında görmekteyiz. (http://www.youtube.com/watch?v=HfwqxRKtKTE) Görüntülerde polis, göstericiler ile yakın mesafede mücadeleye girmiş, karşılıklı kavganın sonucunda panikleyen polis memuru silahını ateşlemiş ve genç bir arkadaşımızın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Zor şartlarda çalışan, psikolojik olarak baskı altında olan, deneyimsiz, bu tür olaylara nasıl tepki vereceğini bilmeyen ve birebir kavga halinde kendi can güvenliğini korumaya çalışan diğer polis memurlarının da benzer refleksler gösterebileceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle biber gazının ve TOMA’lı müdahalelerin polis ve göstericiler arasında yarattığı mesafe de eylemlerin gidişatını etkilemiştir. Polis ile birebir kavgaya girmek istemeyen ve eylemcilerin büyük çoğunluğunu oluşturan kitleler için bu türden bir hat eylemlilik halinin sürekliliği sağlanmıştır.


Bu argümanlar ışığında düşünüldüğü vakit biber gazı ve TOMA’lı müdahalelerin eylemcileri bezdirip geri çekilmeye, eylemlerinden vazgeçirmeye zorlamaktan çok eylem süresinin uzamasında ve eylem kararlılığının sağlamlaştırılmasında da etkili olduğu düşünülmektedir. Çoluğuyla çocuğuyla eylemlere gelmiş insanlara, hayatında o ana hiç eyleme katılmamış gençlere, düzene isyan eden kişilere bu denli müdahalelerin yapılması, taraflar arasında var olan açık orantısızlığın yarattığı mağduriyet ve bunun yarattığı daha güçlü isyan Gezi Parkı eylemlerinin meşruiyetini pekiştirmiştir. Polis ve emir verenleri tarafından bu tür eylemlere karşı takınılacak en etkili tavrın “müdahalesizlik” olduğu düşünülmelidir. Eğer böyle bir tavır takınılsa idi, kitlelerin gerginliğini tırmandıran faktörler dışarıda kalmış olacak, eylemler bugünkü haline gelmeyecekti. Belki de ülkenin gidişatından rahatsız olan bireylerin birçoğu  bugün kitleleşmeden en uzak halleriyle evlerinin konforunda yaşamaya devam edecekti.