Cumartesi, Haziran 30, 2012

haftanın şarkısı #89 - coral - dreaming of you



üç kere üç dokuz eder
bilirsin
birin karesi birdir
kare kökü de
bilirsin
"mutlu aşk yoktur"
bilirsin

ama baharda ya da dışarda
sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı
nedendir bilinmez
garip bir biçimde
hep sonsuzdur

demiş turgut uyar.. bambaşka memleketlerde, bambaşka şeylerle aynı şeyleri hissettirmek ne garip.. insanlik dediğin genlerinin %99.9 u aynı olan yaratiklar.. bir keçi bizim hissettiğimiz gibi hissetmez mesela.. o yüzden lütfen anadoludaki genç kardeşlerim, keçileri rahat bırakın!

Pazar, Haziran 24, 2012

haftanın şarkısı #88 - dany brillant - dans les rues de rome



annem'in bana hamileyken bir kere sigara içmesinden mi bilmem ama, hayatimla ilgili kararlari verirken pek akil davranamiyorum..

 8 sene üniversite okumuş biri olarak, birden kalkınıp "ben yüksek yapicam" demenin, sonrasinda yine bir kış günü "ben işi gücü birakip erasmusa gideceğim demenin başka türlü makul bir açıklamasını yapamıyorum. hoş o mastera baslama hikayesini "sinema çok pahali öğrenci 5 lira daha ucuz" denilerek olduğu konusunda bir açıklamam var..

ben lord olsam

sahsen ben bu lordlar kamarasına seçilsem, lord olsam,"buyrun azuth bey istediginiz yere oturun, yeni çay demledik içer misiniz?" deseler, yapacagim ilk iş bi galeriye gidip ford mondeo almak olacaktir.. sonra da direkt king cross sanayi sitesine gidip camlara film çekip arkaya "became lord, bought ford" yazdirirdim.. keşke ben bir lord olsaydım :(

Perşembe, Haziran 21, 2012

sanat perşembesi #2 - sanat filmlerini anlamama kaygısı


sadece bende oldugunu dusundugum ama yakin zamanda toplumsal bir problem oldugunu farkettigim bir kaygi var.. sanat filmlerini anlamamaktan korkuyoruz biz.. (kendimi yalniz hissetmemek için, olayi zümreye vurdum ama bizzat ben korkuyorum)

öncelikle ak ile karayı ayırmamız gerek. nedir sanat filmi? ertem eğilmez'in bu konuda şahane bir tespiti var "sinema icat olunup, bir noktadan sonra kitleleri kendisine çeken bir şey olduğunda, seçkinler endişelendiler.. "halkla aynı şeylerden keyif alıyoruz" demeye başladılar ve bundan rahatsız oldular. daha önceleri müzik vardı, opera vardı, tiyatro vardı ama seçkinlerle, alt tabaka çok net bir şekilde birbirinden ayrılabiliyordu. ama sinema girince işin içine olay değişti. localardakilerle, alt taraftakiler yanyana geldi.. dediler o zaman biz bir şey yapalim, seçkinleri ayıralim yine.. "sanat filmi" oradan çıktı. oysa sanat filmi nedir? iyi film sanattir ki zaten?"


Çarşamba, Haziran 20, 2012

polisten korkuyorum



bugün yaşanan olay, yani istanbulda, durduk yere bir adamın ailesi önünde 5 tane polis tarafindan dövülmesi münferit denecektir.. binlerce polis içinde 5 tanesi yapmistir denecektir.. kanmayın buna.. yalandır..

Salı, Haziran 19, 2012

gerçek hayatta işe yaramayacak bilgiler #1: Kaptan James CooK


kaptan james cook, endeavour adli, kücük gemisine 100 tane levent alip kayip kitayi bulmadan evvel, aslinda kaptan falan degildir.. ingiliz donanmasinda o siralarda 300 e yakin kaptan varken, james cook 900 tegmenden biridir.. zamanın ingiltere krali "sultan reşat" kaptan cook'u tanış oldugu bir amiral yardimiyla kesfeder.. kaptan cook'un sahane bir yon tutus yetenegi, yer tahmin yetenegi, dahili gps'i ve inanilmaz bali vardir.. bununla birlikte, çok dikkat ceken birisi degildir..


Pazar, Haziran 17, 2012

babam




1957 yilinda dogru benimkisi.. yarim asirlik bir baba yani.. kahramanlar diye bir semti vardir izmirin ki ismi kendinden kerametli, orada doğuyor benim babam.. o zamanlar daha izmir 100 bin kişi var yok. kahramanlar da fuarin hemen yani. aile evinde kaliyorlar. 4 aile birlikte. 2 dayi bir teyze.. sonra yikiliyor o ev.. alsancak stadinin arkasindan bir yerlerden ev buluyorlar.. limandan esen imbat alsancak stadından aşıp gelirken mahalleye, 6 yasinda izmirde tek tük kalan bir rum aile istiyor kendisini. "sizin 4 cocugunuz var çetin i bize verin biz büyütelim" diyorlar. rum aile zengin, rum aile izmirin sayili ailelerinden.. vermiyor sonralari "hoca hüseyin" denecek dedem ikinci oglunu.. dede garip insan.. mücessem diye basliyor cocuklara bir kizla.. sonrasinda metin.. kafiye olsun diyor 2 sene sonra, cetin koyuyor ücüncü cocugun ismini.. bi iki sene daha geciyor, attila koyuyor son cocugun ismini..

Perşembe, Haziran 14, 2012

Entel Perşembe #1 - Modern Sanat ve İstikrar

kirk alti yasima gelip de ogrendigim bir sey varsa o da dünyada gecer akcenin sadece ama sadece istikrar oldugudur.. dandik bi adam olabilirsiniz, aptal da olabilirsiniz ama istikrarliysaniz size ekmek var bu dünyada.. oyle bir iki yapip birakip, ara verip, sonra tekrar yaptiginiz seyi isterseniz dünyanin en sahane yapan adami olun kimse size prim vermiyor arkadas.. kiytirip yap, bastan savma yap ama paso yap, devamli yap o zaman sahlarin sahi sensin.. kübik şekillerle resim yapan ilk sanatçı picasso muydu allah aşkına?



yoo değildi... yukardaki resmi yapan george braque imiş ilk kübist resmi akil edip "şöyle yapsak ne kiz kaldiririz haci" diyen insan.. ya da pollack ilk defa mi atmisti tuale boyalari gelişi güzel.. yooo..




yoo yoo efendiler!! yukardaki tablo "max ernst" adli bir ressamin.. jackson pollock gibi ativermiş o da boyalari tuvale ve "haci belki böyle kiz düşürürüz" demiş ve öylelikle başlamış bu modern işler.. velhasıl daha once birileri yapmisti bunlari (ki sanat dediğin kiz düşürmek için yapilir bence.. "kendimi ifade böyle ifade ediyorum" u geçiceceksiniz.. niye ifade ediosun kendini? dünyada kiz olmasin, sanat diye bir şey olmaz!) ama kimse bu iki manyak gibi "inadim inat kicim iki kanat" dusturu ile, istikrari ile devam etmemisti hadiselerine..

bir basarisiz, iki basarisiz derken adamlar aldilar kendi usluplarini yarattilar bu kadar basit.. en yetenekliklileri bunlar değildi belki, ama en istikrarli olanlari bunlardi.. kerem asliyi bir iki gün istese sonra biraksa yar olur muydu asli kereme? her gün didindi, istikrarli bi sekilde daglari deldi kerem.. hos asli kerem'e vermedi bi kerem ama konu o degil.. o asli'nin kisisel cadalozlugu..

 hülasa istikrar cok onemli.. türk öğün calis güven demek yerine türk istikrarli ol dese mustafa kemal, tarih son 100 senede bambaska yazilirdi diye düsünüyorum ben..

Çarşamba, Haziran 13, 2012

benim pipim benim kararım





okulların kapanıp, sünnetlerin ardı ardına yapıldığı şu günlerde, daha kendisini bilmeyen, bilemeyecek sübyanların kelempereye getirilip "oldu da bitti maşallah" denilip sünnet edilmesine "dur" diyelim.. "benim pipim benim kararım" kampanyası ile, pipisi kesilerek "eksik" hale getirilen evlatlarimiza sahip çıkalım!!

Salı, Haziran 12, 2012

bankalar nasil eşkiya oldu: garanti paramı nasıl aldı

 


bankalar ilk kurulduklarında ulvi bir amaçla kurulmuşlardı.. kudus'e gitmek isteyen insanlar, eşkiya dolu yollarda yanlarına para taşıyamaz hale gelmişlerdi. para taşıdıklarında neredeyse ilk adımda bir eşkiya gelip soyuyordu bunları. işte böyle bir ahval ve şeraitte, "tapınak şovalyeleri" çıkıp şu teklifle geldi "sen burada italyada paranı bize ver, biz sana bir kağıt verelim, o kağıtla kuduse git, ve paranı kudusten çek". tapınak şovalyeleri bu işten "hesap işletim ücreti" adı altında bir ücret alıyorlardı haliyle..

bu bahsettiğim olay 1100 yılı civarında gerçekleşiyor.. şu anda 2012 yılındayız, ama bankalar kendilerini hala 1100 yılında hissettiklerinden, hala kendilerini tapınak şovalyesi gibi gördüklerinden bu modern bilgisayar çağında "hesap işletim ücreti" diye bir ücret alabiliyorlar.. hem de maaş müşterilerinden bu parayı alacak kadar çıldırmış durumdalar.. eşkiya'ya dönmüş durumdalar farkında değiller..

iddaa'dan üç kuruş para kazanmıştım, bu parayı bekletmeden hemen hesaba yatırmıştım.. sonra farkettim ki, bu hesap benim hiç kullanmadığım, fi tarihinde açıp "dursun" dediğim bir hesap.. bir gün sonra girdim baktim ki tam tamına 39,50 lira para kesmişler "hesap işletim ücreti" adında.. 40lira gibi bütün para da değil.. 39,50 lira ki "hesap ettik, kitabını tuttuk, hesabi işletmek bu kadar ediyor" desinler..

şimdi siz "madem kullanmıyordun o hesap niye orada duruyor" diyeceksiniz.. ne demek niye duruyor arkadaş. tamamen zahiri olarak var olan bir şeyin durmasında ne gerek var.. evrende 4-5 kblik yer kaplayan bir şeyin kime ne zarari olabilir ideal bir dünyada? hem ben niye dikkat etmeliyim ki hangi hesabi para yatirdigima? binbir şifre ile girdiğim garanti bankası şubesinde niye "dolapderedeymiş" "çinçindeymiş" ne bileyim efendim "kadifekaledeymişim" gibi her adımıma dikkat ederek ilerleyeyim ki? öyle bir erkete durumundan zevk alsam, giderim parami bir tefeciye verir "abi tut parayi aman harcama" derdim..

hemen bir hışım aradım "alo garantiyi" yarim saat içinde "alo garanti şifresi" denen olaydan geçemedim.. ortada verilmesi gereken ve hatırlanmayan bir şifre var ama nasıl alınacağı konusunda hiç bir bilgi yok.. dolandık durduk. müşteri temsilcisine ulaşsam önce bir "kurban olam bir sarılalım öpüşelim hasret giderelim" diyecektim.. ki ulaşamadim. anlatamadım meramımı..


o 39,50 lirayı garantiye yem etmeyeceğim. ben neliklerle kazanıyorum parayı arkadaş.. hoş bu noktada, o parayı balotelli'nin futbol zekası fukaralığı ile kazandım ama olsun.. para kolay kazanılmıyor.. yorumlarda bana bir şekilde yol gösterirseniz sevinirim.. maaş müşterisi olarak o hesap işletim ücretini vermeyeyim ya..

Perşembe, Haziran 07, 2012

Türk Hava Yolları ile uçmamak!

         

 Kendine münhasır bir kültür olarak, modern dünyaya ait hiç bir şeyi kendimiz icat etmemişizdir lakin, bu icatlar üzerinde en güzel icraları biz yapmışızdır.. hatta öyledir ki, türkiye vatandaşı demek kısaca "isvicre medeni kanunu'na gore dogan ve evlenen, italyan ceza yasasina gore cezalandirilan, alman ceza muhakemeleri kanununa gore yargilanan, fransiz idari hukukuna gore idare edilen ve para kazanan ve islam hukukuna gore gomulen insan" demektir..

Fransız kavramlarıyla para kazanıyoruz dedik ya, insanca haklar için de hep fransızları örnek aldık biz. Grev dediğimiz sözcük, Fransızca'dan geldi mesela..Grev sözcüğünü zamanında işsizlerin gittiği, bir nevi amele pazarı olan, ama esas şanını adaletin dağıtıldığı, halka karşı olanların idam edildiği bir meydandan almışız ;  " Place de Grève" 'den.. Fransızca "être en grève" yani grev'de olmak, hak aramak manasında kullanılmış.. ve oradan gelmiş işte türkçemize.. özünde "grev hakkı" demek "hakkını arama hakkı" anlamında kullanılmış yani.

ve bugün, insanlar hakkını arama hakkına sahip olmak için uğraşıyorlar.. "iş bırakmak", "iş yapmamak" değil onların derdi.. yarın bir gün bir hakka ihtiyacım olursa, son çare olarak "hakkımı arama hakkı" istiyorum diyorlar.. yani grev'e gitme hakkı istiyorum.. THY gibi, Manchester United'a veya Barcelona'ya milyarlarca dolar akıtıp, onlara sponsor olan bir şirketin çalışanları istiyor bunu.. O takımların "Şampiyon olma mücadelesine" tonlarca para akıtarak destek veren kuruluş, kendi işçilerinin "haklarını arama mücadelesini" o işçileri işten çıkartarak, hem de en rezil şekilde, email atarak, hem de kimisini göreve gittiği yerde new york'da, los angeles'da, astana'da işten çıkartarak karşılıyor.. reklam adı altında, gereksiz paraların akıtıldığı bir firmada, insanlık adına hiç bir şey yapılmıyor..
  

ben buradan şahsım adına söylemek istiyorum, belki katılırsınız belki katılmazsınız ama şunu bilin, THY grev hakkı istedikleri için işten attığı çalışanlarını tekrar işe alana kadar ne THY ne de ANADOLU Jet kullanmayacağım.. Haklarını arama hakkı isteyen insanların sonuna kadar yanındayim. 



thy'yi boykot

Defile Nedir?

yazının başlığı insanlara, "defile şudur" diye açıklayacağımı düşündürtmüş olabilir. bunun için en başta özür dilerim. zira ben gerçek bir soru soruyorum "nedir abi bu defile dedikleri?" yani allah için hepimiz üstümüze başımıza bir şeyler alan, deli cevat gibi dal taşak gezmeyen modern insanlarız ve kendimize öyle veya böyle üstlük alıyoruz (burada bir parantez açıp "yıl 2012 oldu hala aleminyum folyo giymiyoruz.. yazıklar olsun böyle geleceğe" demek isterim aslında.. ama bu başka bir yazının konusu) "efendim defileler o senenin modasini belirleyen şeylerdir, aman da meylerdir","arkadasim oradan kiyafet belirliyoruz" diyen insanlara cevabi aşağıda vereceğim ama başta bir çemkirmek istiyorum: bir allahın kulu da fashion tv açıp "hmm şu elbise güzelmiş gideyim de alayim o elbiseyi" demiş midir? ya da fashion tv'yi geçtim, direkt defiledekiler çıkıp da "aynısını bostanlı pazarinda 5 liraya alırsın" demekten daha öte ne demişlerdir.. ben cidden anlamıyorum. hayır defilede yürüyen kizlarin üstüne fiyat etiketi koyarsin, modelin ismini yazarsin o zaman anlarım.. ama şu haliyle "uzun uzun kamişlar ucunu tıkamışlar" kivaminda yürüyen kizlarimiz moda, sanat adına ne amaca hizmet ediyorlar ben zerre idrak edemiyorum.. dünyanın en boş beleş işidir bu defilecilik.. na buraya yazıyorum.. moda oyle defileyle falan belirlenmez arkadaşım.. efendi olsaniz siz, "stilistler ve terziler odasi" gibi bir oda kurar, dolce gabbanasi, yves saint laurent'i ne bileyim efendim, donna karani, armanisi aşağıdaki gibi toplanirsiniz.. mis gibi bir toplantı gündemi de hazırlanır: 1. Açılıs, İstiklal Marşı ve Toplantı Başkanı seçimi 2. 2012 yılı, güneş gözlüklerinin maksimum çapının belirlenmesine dair Dolce Gabbana'nin görüşü ve oylama. 3. 2012 yılı, bikinilerde Zeki Triko modellerinin ibra edilmesi 4. Denetim kurulu üyeliklerinin seçimi 5. 2013 yılı moda olacak renk oylaması ve geçen senenin rengine Kenzo'nun itirazı. 6. Adriana Lima'nın katalog çekimlerine kura usulu katılması amacıyla yönetim kuruluna kura yetkisi verilmesi 7. Kimsenin almayacağı saçma sapan erkek modasının sona erdirilmesi hakkında stilistlere ihtarname çekilmesi 8. Temenni ve kapanıs uygar bir insanlığa yakışan budur.. benim gönlümden geçen, arzuladığım sanat dünyası budur.. arz ederim..