Pazar, Aralık 19, 2010

Mustafa Kemal'in gittiği kıyafet balosu

Tarih kitaplarinda Mustafa Kemal'in fırlamalığı hakkında anlatılan yegane şey onun askeri ateşe olarak sofya'ya gitmesi ve orada bir maskeli baloda yeniçeri kıyafetine bürünmesidir.. İşte bu baloda boy boy Mustafa Kemal'i yeniçeri kıyafetleri içerisinde görürüz ama kimse diğer davetlilerden bahsetmez.. İşte o meşhum balonun diğer iki davetlisi aşağıda.. Tarihin bir karanlığına daha ışık tuttuysam ne mutlu bana




Cumartesi, Aralık 11, 2010

av mevsimi: etmiyelim sevdalık, edenler yaşamadı







bu ülkenin garip bir halkı vardır, neşet ertaşı da bülent ersoyu da belki aynı derecede seven, küfür ederek sevgisini belirten, ülkenin en muğlasında bile kalbinin bir tarafına kazım koyuncunun hasretini kaziyan.. gördüğünü duyduğunu, güldüğünü, ağladığını unutmaz bu toprağın insanı. rızkını da almasını bilir, rızkını verene şükretmesini de.. cebinde 5 kuruşu olmasa da vefası vardır böğründe ve onu asla yitirmez.. haydi kalk gidelim der de, elin nişanlısına ilişmez..

trişkadan bir mevzunun üzerine öyle karakterler ve öyle bir sanat inşa etmiş ki yavuz turgul filmi izlemin üzerinden üç gün geçse de hala sindiremiyorum filmde olanlari.. dört yaşına dönmüş gibi durup durup "baba şimdi öldü mü o adam?" diye sormak istiyorum, almıyor içim, kiyamiyorum, şener şenin çaresizliğini, cem yılmazın deliliğini, melisa sözenin harbiliğine kapılıp gidiyorum.. 90 sonrası çekilen her türk filminde olan "dungeon and dragons oynarken rol yapmaktan patlayan velet" modlarında insanların varlığını önemsemiyorum hiç, çetin tekindor'un şivesinden öte tüm hal ve tavirlarina yapışıp kalan adanalığınla kapatiyorum bu saçma rol playi..

ama mevzu allah için çok daha iyi olabilirdi.. emekliliği gelmiş ve son vakasını ele alan polis ile deli dolu mel gibsonları senaryolarda görmek istemiyoruz artik. seri katil muhabbetini geçtim de türkiyede "se7en" filmine "pixar animasyonu" edasi verebilecek onlarca süper yazar varken, hala ve hala böyle klişe konulara değinmek yavuz turgula yakışmamış. karakterlerin hepsini ince tığ ile ilmik ilmik örerken, her bir karakteri efsaneleştirirken ana mevzuyu japon pazarından almış.

ama belki filmde kendisinin de atif yaptigi üzere shakespeare e özenmiştir. onun hikayelerindeki gibi sonunun baştan bilinmesini böylelikle konuya değil insanlara odaklanmasını istemiştir insanların kim bilir? sonu bilinirken bir yolun etrafa daha çok bakarsın ya, öyle bir şey istemiş sanırım..

tüm bunların yanında, çok özlemişiz be en deli fidanımızı.. suyunu içmediğim, yemeğini yemediğim diyarların fırtınasını, kazım koyuncu'yu..

Pazartesi, Aralık 06, 2010

yıkılmamak/yenilmemek değil, birlik olmaktır esas zor olan!


# tüm bu olaylar hakkında "hamile hamile niye kalkıp gidersin kızım" diyerek kızın aklını, duruşunu, cesaretini eleştirenler var.. ben bu tarz düşünceyi, böylesi bir vicdan karartmasını, protesto için sokaklara dökülenlerin illa ki dayak yiyeceği gerçeğini kanıksamayı tüm kalbimle reddediyorum..

demokratik haklara dayanarak yapılan bir gösteri ikinci dünya savaşında bir cephe değildir.. demokratik haklara dayanarak yapılan gösteriler güle oynaya gidilen, avazın çıktığı kadar bağırılan ve geriye sağ sağlim, tek parça dönülebilecek yerlerdir..

böyle bir vicdani karartma değil midir otokrasinin hedefi. halki sindirmek sokaklardan uzak tutmak için oturtulmak istenen düşünce budur işte tam olarak "meydanlar savaş yerleridir, bir şeyleri içine sindirememek, bir şeyler hakkinda bağırıp yönetenlere bir halk olduğunu hatirlatmak cesurların, güçlülerin işidir sadece.." hangi ara bu kadar kör olduk, hangi ara bu kadar bedbaht bir ruh haline büründük bilmiyorum..

seneler, on seneler önce uzak diyarlardan hep birlikte bağırıyorlardı "birlikte bir halki kimse yikamaz" diye.. gerçekten yikamadi kimse.. tek bir kürdanın çat diye kırılıp, onlarcasının asla kırılmaması gibi kaldılar dimdik ayakta.. ama bugun farkediyorum ki mühim olan yıkılmama eylemi değilmiş o cümlede, mühim olan birlik olmakmış..

keşke avrupalı gençler gibi örgütlenebilsek.. aralık ayının 2. hafta sonunda elimize ses çıkartan eşyaları alıp dökülsek yollara.. dövmekten yorulacakları kadar çok olsak, sokaklarda yürüyemeyecek kadar hasta veya hamile olmamıza aldırmadan dökülsek yollara, sırf insanların bu algısını değiştirmek için, sokakları tekrar bizim yapmak, elimizi kolumuzu sallayarak dolaşabileceğimiz, haykırabileceğimiz bir yer yapmak için.. sosyal medyada fotografını değiştirmekten zor değil aslında paltonu giyip ayakkabini bağlayıp sokaklara dökülmek.. çünkü dedim ya, mühim olan yıkılmamak değil birlik olabilmek hayatta..