Salı, Mart 31, 2009

goya's ghosts & los lunes al sol

iki film birden kuşağı yaptım az evvel. ilki goyanin hayaletleri ikincisi güneşli pazartesiler.. ikisinde de maşşalah javier bardem oynuyor. seviyorum bu ispanyol inşaat işçisi kilikli adami. ama allaşkina bana şimdi kimse javier bardem'in izzet altınmeşe'nin gençliğine benzemediğini söylemesin.

bugun kendisini alkisliyorsak, oynadigi roldeki yer yer manyagi, yer yer iyi kalpli adami, bilemedin işgüzar serseriyi birebir beyaz perdeye aktarmis diyorsak, kendisinin suratina yillardir alisik oldugumuz icindir kanımca.. çok tanidik yüz hatlari vardir zira.. "ulan kime benziyor kime benziyor" diyen arkadaslar icin soyluyorum ki javier bardem "bensiz bir izzet altinmesedir"
ahanda fotosu:
yarin bi gün "a life time story: izzet altinmese" adli bir film ceksem (veya mahsun çekerse) düsünmeden veririm rolu javier bardem'e.. soyletirim "oy dügümelli dügümelliyi" okuturum "bitliste bes minare"yi..

bu arada goya'nin hayaletleri tarihsel gerçeklerle uzaktan yakından alakalı olmayan bir filmmiş. ha kimi yerlerde tarihsel dogrulara carpiyor ama o kadar dönem filmi tandansinda film yapsam benimki de çarpar.. los lunes al sol ise evsanevi bir film

Pazartesi, Mart 30, 2009

Bir ölü konuşuyor

(yaaa dali efendi, sen de toprak oldun, kimeydi o çalımın?)


bundan yaklaşık 40-50 yıl evvelinde, süleyman demirel başbakan iken, gençler çılgın partilerde eğlenir birbirlerine şokela sürerken, evlerde lig tv olmadığından, millet maçları sinema filmlerinden evvel orhan ayan tarafindan seslendirilen görüntülerden izlerken, insanların manyak cinsleri illa ki değişik arayışlar peşinde koşarlarmış efendiler..

o devirde korku filmleri diye bir sektör yok daha. ha var, ama vampir var ne bileyim efendim, antin kuntin sessiz film var.. insanlar öyle delirmiş durumda ki, siyah beyaz, dandik korku filmleri izlerken, sinema sahipleri bir iki tane cocugu ortama saldirip "bööö" dedirtip milleti korkutuyorlar. korku filmlerinden anladığı bu milletin o zamanlar..

işte bu gazla, madem ki plak çağındayiz, diyerek alttaki iki plagi doldurmuşlar "bir ölü konuşuyor" plagi önlü arkali 5 dakikalik iki kayittan oluşmuş. şahsen ben biraz korktum yalan yok..





ama bazı yerlerinde kendisinden geçmiş tabi, "kafama çivi çaktılar, ama ben zaten ölüyüm" modu ve arkasından gelen recep ivedik gülüşü hiç sevimli değil.. her neyse, bunu da göstereyim dinleteyim istedim. yıl ben diyeyim 68 siz diyin 72.. elalem aya giderken biz mezara girmişiz.. oh bebek. verdim siyasi mesajimi.. yaşasın aziz kocaoğlu!

komple şuradan indirebilirsiniz bu arada bu film, plak in şeylerini.. http://d.turboupload.com/d/2053206/Trkiyenin_ilk_Korku_Plagi_ab.rar.html


konuyla alakalı yazı olarak: en korkunç 5 zamazingo

Pazar, Mart 29, 2009

Haftanın şarkısı #15


fransa'da restaurants du coeur diye bir örgüt varmış. kalbin restorani manasında, 1986 yilindan beri bu arkadaşlar dileyene, isteyene sıcak yemek dağıtan bir örgüt olarak faliyetlerini sürdürürlermiş. kimi zaman türlü, kimi zaman kapuska, kimi zaman bulgur pilavi yaparak fransız fakirleri, öğrencileri, yaşlıları "allah bir kere değil bin kere razı olsun" demeye iterlermiş..

bu adamların da değirmenlerinin suyu her sene çıkardıkları albümlerden, ve konserlerden gelirmiş. her sene 15-20 kişiyi toplarlar birlikte şarkı söylerlermiş. artık kim görev almak istiyorsa o sene. platini'den, charles aznavour'a, ribery'den cathrine deneuve'e kadar her alandan, her işten onlarca isim "les enfoires" yani "enayiler" adı altında toplanıp şarkı söylerlermiş. bu örgütün de böyle bir komedi tarafı var. zira örgütü kuran adam bir komedyen.

bu hafta da "enayiler burada" şarkısını haftanın şarkısı olarak şey ediyoruz.. ha bu arada 0:26 daki kadin "lorie".. üşenmedim aradım buldum..

video göstermesse ses edin bu arada.

Perşembe, Mart 26, 2009

benim de dini hadiseler hakkında düşündüklerim var

tanrının bir şekilde ördekleri değil de insanoğlunu sorgulayabilir kılmasının bir anlamı olmalı. ki var da. ama şimdi bunu açıklayıp tüm heyecanı spoil etmek istemiyorum. ben sadece sorgulamak istediğim iki konsepten bahsedicem bugun..

(fotoda nereye hayıflanacağımı şaşırdım.. o küçümen çükten koca bi insanlığın çıkmasına mı, yoksa havva annemizin acaip çirkin olmasına mı? ayşen gruda'nın gençliğini 100 ile çarpsan, ondan daha çirkin yahu kadın.. insan resmi çizerken bi durup düşünüp "olmadı yahu" der.. yazıklar olsun rönesansa!)

havva ile adem'in cennetten şutlanışı


aslında cennet değil tam olarak. cennet bahçesi. yani ingilizcesi garden of eden, farsçasi firdevs, arapcasi adan(ya da ravza i cennet) . burası cennetin dünya üzerindeki yansimasi gibi bir ortamdir. bir nevi cennetin lobisi diyebiliriz.fırat ile dicle'nin birbirine yaklaştığı verimli ortamlarda olduğu düşünülüyor.. efsaneyi bilirsiniz, tanri bilgelik ağacını, yani evren hakkindaki her şeyin bilgisinin olduğu, iyiliğin ve kötülüğün birlikte var olduğu bir ağaç diker bu bahçenin orta yerine.. "aman der, aman sakin ha yemeyin bu agacın elmasından", ama şeytan kanına girer havva'nın ve uzatir bir elma koparip adem'e. adem ilk ısırığı attığı zamn, süpriz diyerek tanrı fırlar "cennetimden kovuldunuz"

buraya kadar eyvallah. insan oğlu tanrının buyruklarına uymadığı için cennetten kovulmuştur.. ok.. de yahu, farz edelim o elmayi yemedi adem.. senelerce yillarca, yani ne bileyim eğer yuvarlak bir taşı, top şeklinde boyuyorsa birisi, birilerinin ona vurmasını bekleyene kadar daha çok taş boyar diye düşünüyorum ben. tanrı bir şekilde insanoglunu cennetten kovmaya karar vermiş kanaatimce de işte sonradan "nedensiz kovdu" olmasin diye, tartisma olmasin diye neden aramış gibi geliyor bana.. yani biraz garip "merhaba ben tanriyim, agac diktim ondan yemeyin. kapiş? bye" demek biraz.. ne bileyim.. dediim gibi, hususi yesinler de kovayim bunlari demiş gibi.. elma olmasa da mesela ne bileyim "bu bilgelik ırmağıdır, tüm iddaa sonuclari bu irmakta, aman sakin ha suyunu icmeyin" diyebilirdi ilerde. illaki bir yol bulurdu kanaatimce..


(bu sanırım robin williams'in en büyüleyici filmi olan "what dreams may come/cennet analarimizin ayakları altında" filminden bir sahne.. ne korkmuştum şu cehennem konseptinden. meerse plastip şov misali bir yermiş)
cehennem:

allah günah yazmasin bir sakat olusum bu cehennem..

simdi oncelikle yeri konusunda tereddutteyim. asagida deniyor ama sanmiyorum. sicak bir ortam falan ama en dipteki yeri buz gibi.. eyvallah.. öncelikle bu cehennem fasilitesinin amacina bakmak gerek yeri için.. zira herseyi mukadder rabbulalemin, işe yaramayacak bir hadiseyi tahsis etmez..

en basinda burasini kuran tanri, bir sürgün yeri olarak goruyor.. zira seytan terbiyesizlik yapinca, siktir cekilip gonderildigi yer, atandigi yer burasi.. dedigim gibi bir nevi sürgün yeri yani.. o vakit ki cennetin dogusuna kalan bir her herhal.. zira bizim sürgün diye adlandirdigimiz hadiseler hep dogu ile işgilli.. yani suidi arabistanda da, iranda da, rusyada da, türkiyede de dogu sakat bir yer.. o yüzdendir ki cehennem dogudadir kanaatimce..

ikinci husus bu cehennemin kitaplardaki amaci malum.. kafirleri cezalandirmak, kalbinde azcik imani olani bile türlü yontemlerle aritip cennete hazir bir hale sokmak ki cennet ahalisinin huzuru kacmasin.. tamam buraya kadar sorun degil.. ama yahu buraya müdür diye atanan arkadas bir isyankar.. ne bileceksin bu cehennemin aritma yonunun iyi calistigini.. şimdi hali hazirda benim aklim boyle hadiselere basmayacagi icin (ki insan olarak kimsenin basmadigini allah zamaninda "yormayin kafanizi bunlara bakin dalganiza anlamazsiniz zaten" diye aciklamis) bu cehennemin bir sekilde tanri tarafindan teftis edilmesini beklioruz "bunlar da kafirleri kaynattigimiz kazanlar efendim" diycek gostericek mesela seytan, tanri da "oh pek güzel peki imani olan gunahkarlar ne tarafta.. iyi arindiriyorsunuz dimi? aman dikkat edin" diye teftisi sürdürecek falan.. hos degil..

ücüncü nokta ise neden sicak.. yani tamam ates cok terbiye edici bir hadise ama mesela atesten daha can yakan, daha rahatsizlik veren seyler var bu dünyada ki oteki tarafta olabilecek aparatlari tahayyul bile edemiorum.. makul bi isida mesela, günahkarlar tüm gün beethoven esliginde, vahset goruntuleri izleyerek arinabilirler günahlarindan diye düsünüyorum.. bir nevi clockwork orange.. ayrica atese gidene kadar yakmak icin radyasyon da kullanabilirsin ki o da sicak bişi degil.. sicak olmasini anlamlandiramiyorum o yüzden.. ama sicak mi? sicak..

her neyse.. hülasa cehennem cennetin dogusunda bir yer ve denetimi bagimsiz denetim kurumlari tarafindan yapilmasi daha iyi olan bir yer.. ayrica sicak..

Çarşamba, Mart 25, 2009

Haftanın şarkısı #14





eskiden daha çok olurdu bu, bereket bu aralar son bir senede, yani ameliyattan sonra biraz duruldu işler. sabahları kalkardım ve "süpriz" yürüyemez olurdum.. geçen pazar da başıma gelen buydu. eh artık morali bozmuyor insan. 2 gün tatil alındı, hafta sonu tatili iki gün daha uzatıldı. ve haftanın şarkısı söylendi "this is the life"

amy macdonald'in sarkisini yanlis bilmiyorsam katina gondermisti bana. sonra da albümünü indirdim ben. kadina alenen bayiliyorum ama öyle çok alıcı gözle baktığım söylenemez. işte güzel şarkı söylüyor, bildik yakalayıcı ritimler güzel şarkı sözleri, onun dışında merhaba merhabadan ileri gitmez muhabbetimiz. bir "yael naim" degil anlayacaginiz.. velhasil haftanın şarkısı, beklenmedik boktanlıklarla karşılaşıp, moralini bozmadan yeni yeni yollar bulanlara gitsin.. but where you gonna sleep tonight?





Pazartesi, Mart 23, 2009

haftanın resmi: 3 mayıs 1808


bir 23 mart perşembe gününde yine bir aradayız. ve yine bir haftanın resmi köşemiz var. bugun ünlü ispanyol ressam goya'nın "3 mayis 1808" tarihli bi resmini şey edeyim dedim.. resimden bahsedelim evvelinde, insanlar neden idam ediliyor bilinsin..

simdi bu ispanya denilen garip bir memleket. al bu fotoyu "3 mayis 1928" yap, altina da "franconun gücleri anarşistleri öldürüyor" de kimse anlamaz. ama bu resimdeki hadise iç savaştan degil. bu fransizlar hani 1756 gibi devrim yapip bizim sirplara falan "olm sirpsiniz siz! kendinize gelin ezdirmeyin kendinizi, bagimsizliginizi ilan edin olm hirvatlarla felan beraber.. yugoslavyayi kurun sonra baktiniz olmadi dagilirsiniz" demisler di sonra da cumhuriyeti kurmuşlardi ya, işte bu ipnetorlarin cumhuriyetleri napolyon denen bi adamin basbakan olmasi ile yikildi. o zamanlar cumhuriyetler çok saglam anayasalara tabi olmadiklarindan "sikerim anayasasini" diyen imparator olabiliyordu.. velhasil napolyon imparator olunca, "bu alttaki sarı yer neresi" diyerek pembeli sarili yeşilli atlastan ispanyayi gösteriyor, sonra da "akdenize bunlari alip da ulasalim, çok şık olur" diyip ispanyayi ele geçiriyordu..

şimdi zamanın konjuktoru garip tabi. o sirada fransa'ya devletler kendileri teklif ediyorlarmış gelin bizi ele geçirin diye.. nie? cünkü fransada feci bir liberalizasyon dalgasi var.. adamlar devrim yapmislar daha 50 sene evvel, demisler esitlik, kardeslik, özgürlük.. ispanyollardan da buna hoş goru ile yaklasan, gelin bizi de liberallestirin diyenler olmus. bunlardan birisi de goya aslinda.. bu tablonun orjinal adinin "isyankarlarin 3 mayis 1808'de idam edilişleri" olmasinin nedeni de bu. goya alenen fransiz mandasini "ne güzel manda" diye kabul edebilecek bir adam o zamanlar tabi. bu isyankarlar da "özgürlük ayagina anamizi bellicek bunlar" diyen ileri görüşlü insanlar..


velhasil çizilmiş işte tablo bir şekilde.. her ne kadar goya sanki fransiz isgaline destek veriyor gibi gorulse de aslen destek falan vermiyordu. bunu resime biraz dikkatli bakarsak anliyoruz. bir kere kurşuna dizilen arkadas, beyazlar giymis ve yanda da gordugunuz gibi elinde bir civi yarasi var ve duruşu da tahmin edin kime benziyor? adam alenen şehit ilan etmiş, yüceltmiş kurşuna dizilenleri.. daha da bir şey demek istemem ben burada.. "bravo goya, afferim delikanli" derim ancak..


tanrı neden insanları sevmez?


blog'a uzun süredir yazmadığımın farkındayım. bunun nedeni gerçek hayatta tanıdığım insanların blogu okumasindan acaip rahatsiz olmamla birlikte benim nedense bahar hüznüne bürünmem. karı gibi olup gittim saçımı kestirdim bu yüzden mesela, ama işe yaramadi.. ben de gittim telefon aldım, ama telefonu almamın getirdiği mutluluk, sagolsun 2 gün sonra telefonun 4 te üc fiyatina düsmesi ile bozuldu.. mutluluğun anlık olması hadisesi beni acaip geriyor bu bağlamda. mutluluk dediğin uzun süreli olmali yahu.

ama yok tanrı insanları o şekil sevmemiş ki, mutluluğu tamamen kimyasal bir düzeneğe bağlamış. beş altı tane kimyavi madde koymuş beyne. misal demiş çukulata yiyince kullarım mutlu olsun, salsinlar dopamin denen maddelerini, ama sonra çok mutlu olmasinlar "anasini satiim kilo alcam ya" diip üzülsünler mesela, onun icin de ben beyne ufak piç kurusu reseptorler döşeyeyim. onlar emiversin geriye dopaminleri.. aynı şekilde seratonin diye bir madde daha koymuş mesela.. hani o "ol" diyince olmuş ya insan oğlu, nasıl olduysa arada böyle nörotransmiterler de olmuş. kullarım her seferinde aynen mutlu olmasınlar diye.

ama nasıl olduysa, bu mutluluk hadisesi acaip geçici geri emilimi olan bir şeyse, mut sahibi olmamak yani mutsuzluk feci kalıcı bir şey. bir insan senelerce mutsuz olabilir mesela. hiç bir norotransmiter, ak yuvar, karaciger mut salgilamaz mesela. "ulan yeter biraz da mutlu olalim" diyen bir vucut aminoasiti yoktur. mesela mutsuz olmanızı sağlayan maddeler vardır dunyada, aldiginiz anda beyindeki tüm norotransmiterler akşam ezanı okunmuşcasına evlerine girerler.. hic bir vucut hücresi de çıkıp "noluo arkadas" demez. mutsuz bir sekilde kalirsin, ta ki vucudun fiziksel tepkiler verene kadar, en sahanesi kanser bile olabilirsinz mutsuzluktan..

oysa ben çok mutlu olmaktan kanser olan birisini görmedim duymadim.. duyanınız varsa da yorumlara yazilsin lütfen.

velhasil kelam, tanrı kullarını sevseydi mutsuzluğun gecici olmasini, mutlandigimiz zaman da bunun tüm ömür sürebilecek bir zamazingo olmasını saglardı. hadi onu kendisi yapmadi, bari o emilimleri bir şekilde önleyen ilaclarin, ne bileyim eroinin, kokain'in,(bu uyusturucu maddelerin hepsi, vucuddaki nerotransmiterlerin, emilimini engellerler bir sekilde. farkli yollari vardir. merak eden suraya bakabilir,) falan vucuda zarar vermesini engelleyebilirdi. "kullarım ilerde bulursa bunlari, oyle zararli seyler yapayim ki uzun süreli mutlu olmaktan ürksünler" diyebilirdi.. ama sen koca tanri olmussun "esrar eroin kokain hepsi hain" demissin, ben senin iyi niyetinden süphe ederim allah baba.. yanlissam yanlissin deyin.. köksal sen de yazilarimi okuma anasini satiim.. utaniyorum lan!

Salı, Mart 17, 2009

tembeller için üç film festivali




san sebastian film festivali:

1953 yilindan beri kayda deger filmlere altin istiridye, daha az güzel veyahut altin istridye alan film kadar güzel olup da, başrolunde oynayan kadının çirkin oldugu filmlere de gümüş istiridye verilmektedir.. 1953 ten bu yana 56 tane istiridye verilmemiştir gerçi.. bu ispanyollar siki taşaklarına denk bir millet olduklarindan, bazi senelerde ödül vermekten vazgeçmiş, "aaa ödül vercektik dimi?" diyip uluslarasi kamuoyunun aklını almıslardir.. ama 1985 yilindan bu yana tek bir yıl atlanmamıştır. onu kabul etmek lazım..

festivaldeki tek ödülümüzü, pandora'nin kutusu ile almışısız bu arada.. yesim ustaoglu'nun filmi şehri sarsmış, uzun bir süre korsan divxciler sinema cekimi filmi satmislardir.. fotodaki de yeşim hanim..

bu heriflerin sectikleri tüm filmler ama tüm filmler benim begenilerime hitap ediyor arkadas! bir film yok ki "san sebastian'da altin zamazingo" almis olsun da benim hosuma gitmesin.. milletin zerre hosuna gitmeyen san sebastiyan filmleri için cildiriyorum.. adamlar artik nasil seciyor bilmiyorum.. "azuth sever bunu, bunu secelim" dediklerinden şüphe etmekteyim gari.. utanmasam gidip "bi kac film tavsiye edin de izleyelim kaptan, ooo çay da varmış, nasil iyi gelir ha!" diyesim var jurilerine..

yaşasın san sebastiyan jurisi! yaşasın altın şey! istridye!

toronto film festivali:

senede bir gün "işçi bayrami" ile yetinmeyen kanadalilarin, eylül ayının ilk pazartesi günü kutladiklari emekçi gününden sonraki cuma başlayan festivaldir bu. boyle de spesifik bir tarih vereyim..

halk jurisi oy verir o yüzdendir ki bazi senelerde izlemeye doyamayacaginiz filmler kazanirken, bazi senelerde asiri dandik filmler kazanir bu festivalin "halkin ödülleri ödülü'nü" yani altin bir zamazingo vermezler bunlar.. altin halk vermeye kalkmislardir bir ara, ama toronto ahalisi tiksinmistir bu fikirden..

film festivali eskaza yabanci bir film secerse bu filmin yabanci film oskari almasi büyük bir olasiliktir. hatta sanıyorum ki oskar jurisi filmleri izlemek yerine, özellikle yabanci filmleri alip, divxplanet'ten alt yazisini alip, cikmadiysa "monariza cevirsin ya bu filmi!" diye forumlara yazip, filmi izleyip oy vermez.. bakar toronto festivali kimi secmis.. slumdog'u mu secmis, hop en iyi film slumdog.. bu kadar basit.. zira bir yerden sonra izle izle bikiorsun arkadas.. oskar jurisi olsan da 70 yasina gelmissin, hayatinda 10 bin film izlemissin, bi de hintlisi eksik kalsin yahu!

velhasil kelam ana akimi takip etmek isteyenler icin, "ben o filmi cooook once izledim arkadas, eylülde toronto'da odul aldi o film" demek isteyenler için birebir bi festivaldir..



karlovy vary film festivali:

ataturk'un yurt disi ziyareti yaptigi (yil 1917) yegane sehirde kurulan bir naif festivaldir bu.. festivali kazanan filmlerin çok afedersiniz sikseniz alt yazisini bulamazsiniz.. hep de boyle garip grup, erasmus ogrencilerinin bavullarinda sehre gelen filmler kazanir zaten festivali.. daha gecen sene adini bademciklerimi masaya koymadan telafuz edemeyecegim bir danimarka filmi kazandi mesela (bu danimarkalilar da bir hadise kazandiklarinda, sanki o yarismaya sonradan davet edilmisler de , mucize bir zafer kazanmislar gibi gelir bana.. 1992 avrupa sampiyonasinin gözü kör olsun)

altin küre ödülleri 1994'ten beri sahiplerini bulmaktadir gerçi. yani bu polonyalilar ruslardan kurtulduktan sonra çok canları sıkılmış, ve bi kaç sene sonra film izlemekten baska bi halt yapmamaya baslamislardir.. altin küreyi, kimler kazanmamistir ki? diyecegim lakin cidden dilim dönmüyor kazananlarin isimlerini söylemeye.. festival jurisine buradan bir soru sormak istiyorum:

alt yazilari hangi siteden buluyorsunuz arkadaslar? url ltf pls tsk

Pazar, Mart 15, 2009

Haftanın şarkısı #13 ve mim








her neyse şarkı çalmaya devam ederken ben size bir de mim'den bahsedeyim. bu blog ortamlarında insanların sosyalleşmesi çok da mümkün değil. ama nihayetinde insanoğlu tanışmak istiyor, iletişim içinde olmak istiyor, "yalnizlik allaha mahsus" şeklinde bir lafım var mesela bizzat benim.. bunun için mim diye bir hadise uydurulmuş. ben başlarında yemek falan zannediyordum bunu. "pucca bana mim göndermiş" dediğimde mesela, böyle yoğurtlu bir şey sanıyordum. "saolsun bugun de karnımız doydu" diyebileceğin bir şey. hayır değil.. bir anket gibi, soru gibi bir şey bu. takip ettiğin blogdaki insan sana diyor, sen de kendi blogundan cevap veriyorsun..

pucca internet alemlerinde kiminle sevişmek istersin sorusuna beni cevap olarak göstermiş. allah bir kere değil bin kere razı olsun.. ben de şimdi karşılık vermeli, takip ettiğim bloggerlardan kiminle sevişmek isterim onu dile getirmeliyim. zira başımın etini yedi 2 gündür. "olm böylelikle milleti mim'den tiksindircez" dedi.. "wuhuuu" dedim.. ama eşim, dostum, bacım takip ediyor blogu.. bilemedim de bir yandan.. her neyse masuscuktan şey edelim. şimdi ben mesela çoşkunmuşum ama masuscuktan, az sonra ismini verceklerim de köyden kaçmışlar ünlü olcaklarmış mesela. ünlü yapcakmışım ben de onları masuscuktan.. tabi bunlar tanıdıgım konustugum insanlar, blogumu takip eden nesiller. şimdi girip paniklemeyin "benim manitama sen nasil şey edersin" diye.. salaklaşmayın..

t.u.b.a. (sırf türk filmleri yüzünden), karamel (hastasıyım tek gözlü cyclopslarin, hem bir iki kere mimlediydi beni, buyursun mim öyle olmaz böyle olur), voodoo girl (o da mimlemiş beni de.. onçin.. bi de groove a saygıdan), jacklin de var (ki sanırım assolist gibi bişi bu. hepsini geçelim bi tek jaklin olabilir.. yagmur damlası olsam kalbine düşerim o derece) ve aklıma gelmeyen onlarcası... hell yeah..


ha bu arada Haftanın şarkısı "shawn lee" adli bi abimizden.. abimiz dediğime bakmayın, bu moby ile gelen bir sikkoluk. şarkıyı başkasına söyletiyorsun, sonra üstüne şarkıyı söyleyenin ismini yazmak yerine kendi ismini yaziyorsun. ha senin yaptıkların da iş olsa, bilgisayarın başında otur ciyuv ciyuv yap.. şahsen sevmiyorum bu goygoyculuğu ama yine de bazen mükemmel şarkılar çıkabiliyor. moby'ninkiler, ne bileyim gnarls barkley'inkiler, shantel'inkiler gibi.. ama şarkıyı söyleyen yok.. yarin bi gün ben çıksam "moby nin 1999 tarihli kasetiden şarkı söyledim, evet pencereden kar geliyor u ben söyledim" desem, kimse aksini iddia edemez sanırım.

Cuma, Mart 13, 2009

Darwin'i götünden anlamak

hiç bir darwinizm karşıtının hatta adnan oktar'in nami diğer "harun yahya'nın" bile ciddi manada oturup da "on the origin of species" değil kendisini, özetini bile okumadigini düşünmekteyim. yada ciddi anlamda okuma bozukluğu var..

darwin'in evrim hikayesinin ana fikri insanin maymundan gelmesi değildir ki arkadas. yani tamam kitabin bir bölümünde inceden bir şey anlatir "insanlar da maymundan türemis olabilirler ama siktir edin simdi onu" şeklinde. sen bu cümle, bu minnacik fikir üzerinden koskoca bir evrim fikrini karşına alirsan sahsen ben ve bir sekilde batili alimler güler yahu sana.. ancak türkiye gibi, insanlarin okumak yerine, teyit etmek yerine dinledikleri ülkelerde ciddiye alinirsin.. hatta akilli dizayn savunuculari bile ciddiye almaz seni..

madem ki bay adnan oktar sozlugu okuyor karsisina aldigi darwin'in esas dikkate alinmasi gereken fikirlerini yazalim buraya.. ki allaskina bi okusun bi olayin sandigi gibi olmadigini anlasin..

türlerin kaynagi üzerine özettir:

1- her canli yetistirebileceginden kat be kat daha fazla yumurta üretir.. misal insan dedigin canli bile hayati boyunca maksimum 5-6 cocuk yetistirebilecekken erkek adam bir kerede 200 milyon yumurtayi dölleyebilecek kadar sperm üretir.
2-nufus sartlar degismedikce ayni kalir
3-dogadaki yiyecekler kisitlidir ama nihayetinde her zaman ayni miktardadir
4-dogada yasam savasi hüküm sürmektedir devamli. türlerin kendi içinde bile.. büyük balik kücük baligi yemekte.. hatta bu 4. madde tüm insanligin var olusunu, ekonomiyi, savaslari aciklamakta.. ama tabi bu maddeye odaklanmamak gerek. mühim olan "maymunlar!"
5-hiç bir canli birbirinin bir eşi degildir.
6-bu canlilarin benzesmemesi, kimi canlilarin digerine gore dogada daha basarili olmasina olanak tanir
7-bu farkliliklarin cogu genetiktir. annesi sarisin olan bir isvecli kiz sarisin olacak, yakisikli erkekleri kapacaktir yani. tipki annesi gibi (pardon kadin yok! kadin yok!)
8-dogaya uygun olmayan canlilar (mesela denizin ortasinda bir kostebek) hayatta kalma sansina sahip degildir.. üreme sansina da sahip degildir tabii ki.
9-dogada hayatta kalanlar üreyip özelliklerini cocuklarina aktarirlar.. mesela denizin ortasina düsmüs bir kostebek'in ancak yüzmeyi bilenleri yasayacak ve üreyecektir.. böylelikle sadece yüzebilen kostebekler denizlerde var olacaktir. onlara da "deniz kostebegi" denecektir
10-böyle böyle evrim olacaktir..

şimdi allaskina darwinizm karşıtı ablalarımız, abimiz.. hic bi acip da gözlerini bakmiyorsun dünyaya.. bunlari, tüm bu fikirleri, tespitleri iskalayip da "maymundan gelmek yoktur!" noktasinda takilmis kalmissin. yalan mi konusuyor adam sana? bana bir yüzmeyi bilen iki cift kostebek, ve bilmeyen bi o kadar kostebek bi de göl ver bi de 50 sene ver, sana yazdigin her seyin sacma sapan oldugunu ispatlayayim...

ama yok tabi. boyle deneyler falan, boyle düsünceler falan sümme aykiri degil mi? yasaklanmali degil mi? cünkü evrimden anladigin senin ancak ve ancak darwin'in bile "boyle bir sey yazdim ama sacma oldu" dedigi su varil deneyleri bilmemneleri. bunlarin gercek olmadigini darwin'in kendisi bile deneylemisti yahu. daha neyin kavgasini neyin tarantulasini yapiyorsun ki arkadas?

bu kadar aymazlik.. yeter yahu cidden..

Perşembe, Mart 12, 2009

haftanın resmi: yahya'nın kararı


keser döner sap döner, gün gelir devran döner diyerek bir perşembe günü daha bir sanat eseri ile karşı karşıyayız.. bu haftaki resmimiz ünlü italyan ressam cennaro gattuso'nun italyan rönasansina armağanı eseri "yahya'nın kararı" aslen "judas's choice" olarak ingilizceye çevrilmiş ama ben türkçesini yazmaya karar verdim..

bildiğiniz üzere yahya,(ki resimde soldaki) isayi 30 gümüş sikkeye romalilara satmiş, ardindanda bir güzel o parayi "hapoel jerusalem (kudus gençlik) - as roma" maçına "2 den bir olur abi.. şimdi ne olur biliyo musun.. roma bi tane atar.. sonra kudus gençlik kopartir maçı" diyerek yatirmiştir.. işte bu olayın öncesinde, yahya ile roma valisi "pontius pilate" bu resimde sembolize ediliyorlar..

resimdeki semboller gariptir.. mesela roma valisi pontius'un judas'a sırtını dönmesi "ben de memurum ağa" ifadesi isa'nın idamına giden yolda, romalılari aklamak üzere yapilmiş bir uygulamadir. yine pontius'un arkasindaki yeşil cisim ve yanındaki "boş bank" bu kararını verirken pontius'un tamamen masum olduğunu ve hiç bir şekilde suçlanmaması gerektiğini ifade etmektedir.. eh nihayetinde resmi yapan cennaro da romalı. toprağını koruyor..

bununla birlikte resme eğer dikkatlı bakarsanız yahya'nın tarafındaki bankta birilerinin olduğunu ve dahası orada ince uzun bir cisim olduğunu görürsünüz. işte o "yılan" olarak tasvir edilen şeytan'dan başkası değildir..

tüm ışıklandırması ile, tüm gerçekçi duruşu ile bu resim sanki bir yağlı boya değil de 1.3 megapikselli bir cep telefonundan çıkmışcasına gerçekçidir.. beni her zaman ama her zaman büyüler..

bono el çırpmayı bıraksın

bu bono'nun bir şekilde aktivist yanı var biliyorsunuz.. bana kalirsa john lennon'dan sonra aktivist olduğunu söyleyen herkes şaklabandan öte değildir. ben bono'nun pek bir aktivitesini görmedim zira. tamam gandhi gibi ölüm orucuna girmesin de bir ses getirecek eylem yapsın.. yok.. anca lafta..

bu sikko hamlelerinden birisine en iyi cevap glasgow'da gelmiş geçenlerde.. konserin orta yerinde herkesi susturup el çırpmaya başlamış bono. 2 saniyede bir el çırpışı ve demiş ki "her el çırpmamda afrikada bir çocuk ölüyor..." o sessizlik içinden bir ses yükselmiş "o zaman el çırpmayı bırak siktiğim!"

ah beybi. budur hikaye..

THE BEST response to one of those breathless Bono appeals for uplift came at a Glasgow gig when he hushed the audience to reverent silence before starting slowly to clap. "Every time I clap my hands," he whispered into the microphone, "a child in Africa dies."

A voice responded in broad Glasgow accent: "Well, fucking stop doin' it then."

Salı, Mart 10, 2009

müzik arası 3: the last shadow puppets - my mistakes were made for you




nereden baksan bir senelik şarkı.. boyna duyuyordum ama şarkinin ne olduğunu bilemiyordum. bugun azim ettim buldum.. bereket bu last shadow puppets'in solisti de gayet amcık ağızlıymış. ne dediğini anlamak bir ömür sürdü. artik seçtiğim kelimeleri yazdım google'a.. google'dan allah bir kere değil bin kere razı olsun. google süper bir site. bakmanızı tavsiye ediyorum (1 senelik şarkıyı yeni bulan bir adama da google'i tavsiye etmek yakışırdı sanırım)

keyifle dinliyoruz şimdi.. the last shadow puppets, sen de benim hatalarımdan birisin...

Pazar, Mart 08, 2009

ne demek paramız yok


bu repliğe bayılıyorum açıkcası.. emrah'in kardeşi falan söyler filmlerde.. hatta tam olarak şu şekil "ne demek paramız yok, alacaksınız istediğim elbiseyi" hey yavrum hey.. senin ben ağzını burnunu kirarim orospu, diyemiyor kimse..

abicim anlamiyorum ben bu kizlar aile bu kadar fakirken nasıl oluyor zenginlerin gittikleri okullara gidip öykünebiliyorlar zenginlere?
ayrica bu emrah hadi piç annesi de ezik bişi bi sopa alip girisemiyor mu bu kiza "al bunu giyin" diyerek..
vallahi ben tek cocuktum sahane seyler isterdim de sahane dayak yerdim "daha yeni çivili futbol oyunu tahtasi yaptik bu kaykay da neyin nesi oluyor" diye bilmiyorum yahu..

benim de basima geldi.. gelmedi degil.. gecenlerde cabrio mini cooper im ile gidiyorum işiklarda durdum. hop liseli bir kiz bana sus yapiyor bindi.. optuk yanaklarimdan sonra arkadaslarina donup "hadi arkadaslar gorusuruz" dedi.. sonradan aglamalar etmeler. "kusura bakma arkadaslarima zengin ve yakisikli erkek arkadas buldum" dedim demeler.. başımıza geliyor boyle seyler..

Cumartesi, Mart 07, 2009

Haftanın şarkısı #12




bu aralar bu haftalık zamazingoların dışında buralara bir şeyler yazamadığımın farkındayım. hoş yazsam da pek kaliteli olmuyor. en başta kendim eğlenmiyorum.. sanırım tüm bu işlerin nedeni benim yeteri kadar kitap okumaya ve televizyon izlemeye vakit ayıramam.. hadise haftada 40+ çalışma olunca hayata çok fazla vakit ayrılmıyor. hoş bence ayrılıyor ama daha ben bunu oturtmuş değilim. bir şekilde aradaki geçiş periyodlarını kaldırsak, uyku sürelerini bir programa oturtsak, boş boş oturmaları azaltsak süper bir insan olabiliriz..

her neyse. bu haftaki şarkı beatleslardan.. "i'm looking through you" diyorlar bizzat bana.. değişmiş görünmüyorsun ama çoook değiştin be bebegim diyorlar. (bu arada buradan haftalik özlenenler listesi mi yayinlasam acaba, rıza, özgün, özge, ayşe(katina), burçin (afganistana gitti adam alenen), sancar, selçuk, deniz alenen özlendiler)

bu kişisel zirlamalari bir kenara (sol kenara) ayirirsak şarkının hikayesi şöyle..bu şarkı "the beatles" 'in 1965 tarihli rubber soul albumunden cikan ve bir sekilde albumun diger sarkilari ile birlikte "aşk meşk" meselelerine deginen bir sarkidir.. karismak gibi olmasin ama paul mccartney in 5 yillik manitasi jane asher icin yazilmistir bu sarki paul mccartney tarafindan.. "ayni gorunuorsun ama cok degistin" lafina istinaden, paul boyle costuktan sonra, muhtemelen jane kafasini duvarlara vuruyordur "degismez olaydim, hayatim kurtulurdu" diyordur ki yazik..

rubber soul albumundeki versiyonu bir yerde anthology 2deki hali bambaska bir yerdedir beatles severler için.. sahsen ben anthology2 deki versiyonunu daha bir severek dinlemekteyim.. yalan soyledim.. album versiyonu daha güzel.. her neyse soyle bi güzellik yapiim ben size.. yukarıdaki antoloji iki versiyonu bu arada..

ha bir de klibi var çok enfes. ama "i am sam" adli muhtesem filmdeki haliyle.. the wallflowers'dan

http://www.youtube.com/watch?v=bUV7eUFH-IY

Perşembe, Mart 05, 2009

Arnolfinilerin düğünü

(hop, el hareketi yok!)

Bu haftaki "haftanın resmi" köşemizin konuğu, hepimizin yakından tanıdığı van eyck'in bir tablosu "arnolfinilerin düğünü" (trt 2 de aksama dogru programini sunuyorum sanki)

öncelikle şunu söyleyeyim, van eyck bu tabloda bin bir tane sembol kullanmıştır.. arkadaki portakallar "portakal gibi cocuklariniz olsun işallah" (ya da umarım hollanda milli takimi başarıya erişir) gibi anlamlar taşırken, alttaki takunyalar "biz bir temiz aileyiz" manası taşımakta.. gelin kizimizin hamile olmamasina ragmen etekligini hamileymis gibi tutması ise "hem aglarim hem veririm" tavrinin bir sonucu olsa gerek bilemiyorum. yeni gelin dedigin hollandali olsa dahi biraz agir olmali.. gebeliğe can atar gibi durmamalı..

ben esas bay arnolfininin kafasındaki şapkaya hastayim.. aynısının sarı kırmızılı versiyonu vardi bende.. hop takıp maçlara giderdik. öyle neşe, öyle bir çılgınlık.. nereden nereye.. zamanında damatlar giyiyormuş o tarz şeyleri, artık taraftarlar giyiyor. bir 300-400 yil sonra neler olacak düşünün arkadaş.. hey ki hey.. (taksici olsam şu uslupla, yadirgamaz kimse)

Salı, Mart 03, 2009

ses hızı

("sevim teyzenlerin kızı devlet istatistik enstitusunde işe girmiş, ses hızı ölçüyormuş, sen daha mezun olama" konseptli muhabbetlerin konusu olan kız!)

şu dunyada tüm fizik kurallarina "tabi yahu baska ne sekilde olacakti ki" diye bakarken ben bu ses hizinin 346 metre saniye olmasini anlamis idrak edebilmis degilim..

kudretinden sual olunmaz allahin bi bildigi vardir diyecegim de ulen dünya yaratiorsun "küsüratli vereyim de ugrassinlar dursunlar" demesi koca bir tanriya yakistiramiyorum ben.. hoş bu konuya şurada etraflıca değinmiştim..

kaldi ki bu ses hizini gecmek de süpper sukse yaratan bangir cagir bir olaydir..

geçenlerde tatilimin verdigi rehavet ile tüm gün discovery izlerken farkettim ki cok can almis bu ses hizi.. bir kere kosarak gecmeye calisilmis eskiden.. bagirmis adam "geliorum" diye ahanda duyucam sesimi derken katilip kalmis..

sonra jet motorlari falan. öyle efsanaler cikmis pilotlar arasinda "ses hizinin üstünde kizlar kendileri teklif ediyorlarmis" seklinde... allah allah! sonrasinda "mühendisler" arasinda bir rekabet. ingilizler biz once gecicez almanlar yok once biz ruslar bizim daha cok kiza ihtiyacimiz var demeleri falan..

en sonunda amerikalilar kazaran gecivermisler "yokus asagi motoru kapatayim da benzin yemesin" derken gecivermisler ses hizini fikirleri durmus..

her neyse efendim cok garip bir seydir bu ses hizi gecmek yürek ister.. yürek!..

Pazartesi, Mart 02, 2009

torre agbar

yandaki binanin adi "torre agbar" binasi.. türkcesi "torre agbar" gibi bir anlama geliyor.. (ne dedigim hakkinda en ufak bir fikrim yok) mimar sacmalamalarini, "efendim bunu barcelonanın gauidi mimarisine bir ek olarak yaptik, 21. yüzyilin ruhunu yansitir sekilde ledlerle dosedik" gerzeklikliklerini bir kenara birakirsak, bir insan evladinin hayatinda gorup gorebilecegi, en ama en fallik binadir bu bina.. hani barcelonalilar toplanip "ekinler dize kadar, madridli gel bize kadar, sana bir sey verecez torre agbar kadar" deseler, madridlilerin agizlarini acabilecegini zannetmiyorum.. yazık... koca barcelonaya yakisiyor mu bu bina?

Pazar, Mart 01, 2009

cant buy me love





fotograftaki arkadaşın ismi "bug".. bu da harika galerisi.. neden aklıma "cant buy me love" i getirdi ki?

durduk yere insanın amına koyan 5 sezen aksu şarkısı


1. bir zamanlar deli gönlüm

gecenin bi köründe uyumaya calisirken birden kulaginizda calmaya basladiginda ölümcüldür acikcasi. sezen aksu'nun baska hic bir sarkicida olmayan insanlari sarkilara hapsedebilme ozelliginin en iyi örneklerinden biri bu sarkidadir..

yani soyle diyeyim, mesela ki bir arkadasiniz ile beraber büyüdünüz, beraber top oynadiniz, ilk kez birlikte tras oldunuz, sonra bir gün kus adasindayken size gelip birisinden cok hoslandigindan bahsettiginde, arkada calan sarki sezen aksuysa, o arkadasiniz sizden uzaklastiginda sezen aksu'nun o sarkisi ile sonsuza kadar onu hatirlayacaksinizdir.. üstelik o göt herifle bissuru metal konserine gitmis, bissuru sarki soylemis olsaniz dahi.. sezen aksu artik kasedi cikarmadan once hocaya okutuyor mu ne yapiyor bilmiyorum arkadas.. garip bir sekilde icine ani hapsediyor sarkilarin.. ha tabi boyle bir hadiseyi uydurdum.. sukur en yakin arkadasimi sezen aksu sarkisi ile hatirlayacak kadar ipnelesmedim daha..

sahsim ve bu sarki adina konusursam 3 tane animi bu sarkiya kitledim. ömrümün sonuna kadar bahtiyar olacagim.. sözleri de apayri güzel olan bu sarkimizin derdi "senden ayrildik ama simdi bir boslukta oldugum icin seni tekrardan istiyorum. bu demek degil ki seninle esgüdümlü olarak daha onceden sevdigim diger insanlari da aramiyorum. artik hanginizden feedbak alirsam ona yanicam, ona agliycamdir" tamamen.. aklim baska, duygularim baska yerde lafi da tamamen benim degindigim noktaya, isabet ettiren bir sozdur.. bir de farkettiyseniz tam isim vermiyor sarkida "senden daha aci hasret bulunmaz" gibi "ister gunes ol yak beni" gibi zamirlerle giriyor, gizli oznelerle giriyor.. oysa mesela "ugurdan daha aci hasret bulunmaz" diyeydi benden feedback alamadiginda yek kalir mutsuz olurdu.. ama simdi boyle sahane.. biri olmazsa ötekisi.. bravo minik serce.. bravo!!

2. vazgeçtim

bu sarkiyi asiri samimiyetsiz buluyorum arkadas ben.. zira insan vazgectigi zaman cekip gider.. bunu bagir bagir soylemez.. ustune sarki yazmaz "sessizca kimsesizce gonderdim" demez.. vazgecersen ses soluk cikarmassin.. alenen bence "vazgectim ama gel vazgecmemden beni ali koy" demekte sezen aksu.. yüregimizi de daglior gerci ama dediim gibi samimiyetsiz...

yani benden de vazgecenler oldu, ben de vazgectim mevzuhata yabanci degiliz hele ki 18 yasinda toy da degiliz bilioruz hadiseyi.. dediim gibi bizim vazgecislerimiz boyle davul zurna ile, turk pop tarihinin en güzel arabesk pop sarkisiyla olmadi.. kapiyi bile carpmadan vazgecersin.. terketmenin otesindedir her sey.. (entry ye baslarken sarki yeni basliordu.. sonlara dogru koydu birden sarki.. siyanur gibi yahu sarki.. hakkinda olumsuz bile konusamior insan dinnerken)

3. sen aglama

aklima, nasil sikko bir imajla yerlestiyse, sarkinin ilk notasini duyar duymaz tarik tarcan geliyor, kusadasi gelior.. tarik tarcan in 90larin basinda donemin güzel kadinlari ile yaptigi romantik filmlerin arkasina bu sarkiyi koyup sikmissiniz atmissiniz güzelim sarkiyi canlar..

kiz tarik i terketmistir.. tarik kadinlar plaji muhitinde günesle kameranin onunde serseri gibi dolanarak siluetini sergiler.. mutlu olduklari günler aklina gelir, hatta bizim de aklimiza gelsin diye goruntuye dahil edilir, tarik yürür yürür.. durur bi günese bakar.. yerden bi tas alir atar denize.. "sen aglama, aglama goz bebegim dayanamam" der o an sezen aksu..

envai cesit sezen aksu sarkisina baska baska sevdalar yetistirebilmis bir insan olan ben, bu sarkida, en cok birisini hatirlamam gereken sarkida tarik tarcan i hatirliorum.. ilenc olsun bu parcasini o tarz filmlere veren sezen aksuya..

4. beni unutma

"bir gun daha yasandi ve bitti" der sezen aksu sizinle beraber.. hani insanlar keske turkiyede dogmasaydi derler ya..hani keske amerikada yasasaydim die green cardlar alirlar..

sadece bu sarki icin sadece bu sarkinin tek hecesi icin ii ki turkiyede dogmusum diyebilir insan..tarihin en guzel sarkilarindandir..sezen aksuyu minik serceden devasal bi ilaheye ceviren sarki..hepimiz kendi payimizdan bi hatira secelim hadi..

5. tutuklu

solo molo beklemez sezen "ne senden oncesi ne senden sonrasi" diye girer sarkiya.. sarkidan once ki gunu sarkidan sonra ki gune eş tutmayacak bi şekilde..

unutlamayan aşklarin sarkisidir..ozellikle yaşandigi donemde kiymeti bilinmemis aşklarin..

"sakladım gözlerimi
sustum hep sözlerimi
yandım yar "

der sezen. (dombili kizlar gibi sezen diyorum degil mi devamli?).yaptigi seyin annamsiz oldugunu tutuklu kalmanin sacmaligini bilerek.. ama başka yol yok gibidir.. yaşamdan sikilanin ölümden başka kaçiş yolu olmayacagi gibi...