Cumartesi, Kasım 29, 2008

29 Kasım 2008 Fenerbahçe Beşiktaş Maçı

Daha bir hafta evvel ikinci teşrindeyken, bir hafta sonra birden 16. Tesrin-i sani'de oldugumuz günde, yani kasim'in 29'unda, istanbul'un kadiköyünde oynanip, sarı lacivert formasi ile fenerbahçe'nin beşiktasi 2-1 yendiği musabakadir. Hindistanda yüzlerce insan terorist saldirilardan ölüyordu hafta içinde, ama 100 tanesi bir tane anne hastaligi kadar aci vermiyordu bünyeye.. Herkesin öncelikleri farkliydi.. Hindistan yastayken, ben ne bok yiyeceğimi düşünürken, milyonlarca kişi kulağını kadiköy'e çevirmiş maçın başlamasını bekliyordu..

Maçtan evvel Beşiktaş taraftarları, Kazan'da toplanip maça gitmeye karar veriyor, ama karşıya çok geçmeyen birisinin yapacağı en büyük hatayi yaparak, yanlış iskeleye gidiyorlardi.. Bindikleri vapur onlari Kadiköy yerine Üsküdar'a götürüyor, Üsküdar polisi panikleyip vapuru geri çevirmeye çalışıyor, yılların boğaz vapuru kaptanı Ali kaptan "Ben bu vapuru lodosun kralında iskeleye yanaştırırım, şimdi mi yanaştiramayacagim" diyerek polisin tüm çabalarını boşuna çıkartıyordu.. Hava soğuk ve yağmurluydu ve üsküdar'dan kadıköy gerçekten uzaktı. Taksiler, dolmuşlar, vesayitler 200 kadar taraftarı kadiköye taşırken, kadiköyde olaylar bambaşka seyrediyordu..


`saracoglu english fast`'ten sıkılan taraftarlar bu kez tribunden türkce bir pankart göstereceklerdi elaleme.. "formanın hakkını veren yalnız kalmaz" yazacaklardi ama bereket sadece lafta bırakacaklardı bu işi.. zira eğer lafta olmasa, o forma'nın en büyük hakkını veren lefter'i yalnız bırakmamak adına, büyük adaya binlerce fenerbahçeli doluşabilirdi ki bence bu hoş olmazdı.. Takımlar sahaya çıkmıştı. Bir galatasaray taraftarı olarak, stadın aniden yağmurla denize kaymasını bekliyordum ben. Avrupa'dan karaköy iskelesine karşılık, asya'dan saraçoğlu stadı verilebilirdi.. Tatlı hayallerdi tabii ki bunlar.

Mustafa Denizli'nin de sahaya çıkması ve "işte geçmişin fenerbahçe antrenoru simdi besiktasta" fotolari cekildikten sonra maçın başlamaması için hiç bir neden yoktu.. hafta içinde `ibrahim atasay`in radikaldaki köşesinde "beşiktaş bu maca 4 2 3 2 1 dizilimi ile çıksa maçı alabilir" demesinden gazı almış olacak ki mustafa denizli benzer bir kadroyu sahaya çıkartıyor, ama son anda ibrahim toraman tarafından "hocam yalnız kaç kişi oldu bu? ohoov çok kişi olmuş yahu" demesi ile tello, bobo, holoşko eli mahkum yedek kulubesinde oturuyordu..

Fenerbahçe Kenan Evren Lisesi tarafındaki kaleyi almış, karşı kaleyi de Beşiktaş'a bırakmıştı. Futbolumuzun trafik hakemi, Bünyemin Gezer'in başlama düdüğü ile ilk yarı başlıyordu. Beşiktaş korkak bir takim dizilişi ile çıkmıştı sahaya ama inanılmaz paslar yapıyor, kitap gibi oynuyordu. Fenerbahçe'de aynı klasta karşılık verse de insanlar "Beşiktaş atar ya!" lafını kullanmaktan çekinmiyorlardı. Ama ilk pozisyona giren guiza oldu.. Her daim ağlayan çocuk misali bir surata sahip olan guiza, yine kaçırmıştı..

Ama sonrasında bir korner atışında, gizli golcu, süpriz isim, ön direklerin aranan yildizi, selçuk topa kafa ile çıkıyor, rüştü klasik `rüştü tekyumruk` numarasini yapmaya çalışırken, selçuk onu ustaca avliyordu.. 1-0 olmuştu.

Ama "Beşiktaş rahat atar abi" konuşmaları dinmemişti. Özellikle `Ekrem Dağ` ve Delgado müthiş oynuyordu. Ekrem bi o kanattaydı ve bi bu kanattaydı. İnşallah bu oyununu sürdürecek ve bizi ilerki günlerde milli takimda, kazim kazim illetinden kurtaracaktı. Rüştü şahane bir top atıyor, Delgado topuğu ile arkaya bırakıyor gibi yapıyor, ekrem soldan topu nobreye gönderince nobreye "valla ekrem kardeşim soldan bir top ortaladı. bana dokunmak kaldı. keşke ben gol atmasaydım da takımım kazansaydı" demek kalıyordu..

Besiktas oynuyordu.. Boyna da kaçırıyordu. nobre kaçırıyordu, top direkten dönüyordü, icabında gol atıyordu ama ofsayt diye sayılmıyordu, hatta bi ara gökhan zan bile pozisyona giriyordu.. Tam "beşiktaş kazanır yaa" diyecektik ki, "rüştü asist yaparsa ben kralını yaparim, o ne yaparsa ben daha güzelini yaparim, ben daha sahaneyim, benim boyunlugum var!" diye cikisan volkan topu havaya dikiyor, top orta sahayi geçtikten sonra beşiktaşlı zapo ve gokhan'in arasina iniyor "nasil olsa hiç bi manyak bu topun böyle gideceğini düşünüp hareketlenmez" diyen iki defans oyuncusu güiza'nin mantalitesini unutuyorlardi.. çok şok bir vuruşla top ağlara giderken, skor 2-1 oluyordu..



ikinci sarı kartı gören cisse'nin oyun kurallari geregi saha disina gönderilmesinin ardından (ki bence ilk sarıkart aşırı dandikti. o sari karti gösterene kadar bir çok sari kart gösterebilir, bir çok araca ceza yazabilir, bir çok ehliyetsiz sürücüyü yakalayabilirdi bay bünyemin gezer) beşiktaşın pili bitmişti. moralman çökmüştü gari. artik gün güiza'nin günüydü. kenan evren tarafinda bir bebecik "en genç fenerli" olarak "aaaaaa çoook tatlı" anları yaşatırken, güiza golleri kacirdikca hüzne boğuluyordu..İki takımda yorulunca ilk yarı bitiyordu. Beşiktaş tribunleri "sarı, lacivert" in arasına girip "cinsel tacize ugramis" diye bagirip, en sondaki "fener"'i mundar ediyorlardi ama fenerbahcelilerin keyfi yerindeydi.. Acun ilicali "semih var misin yok musun'a gel çık" ayarinda semih ile konusuyor, büyükanit paşa şeref tribunu locasinda devre arasinda maçı değerlendiriyor, musa çözen fenerbahçeli citirlari bize gösteriyordu..

ikinci yarı bu hengame içinde başlarken, ilk yaridan alinan zevkin yarisinin alinmayacagini nereden bilebilirdik ki.. Fener'in direkten dönen tek topu disinda, sahaya atilan fazla toplar disinda (ki bence ilk yarida sahaya atilan toplardan biri gol olurken, o gol verilmeliydi.. hesaplarsan bugun 3 golu verilmedi besiktasin.. 3 golden biri verilse bugun sampiyon şey olurdu yani bence..) besiktasin iptal golleri disinda kaydadeger hic bi halt olmuyordu..

Hülasa güzel bir ilk yarinin devami olacakken, bünyemin gezer'in kanimca haksiz bir sekilde takimlardan birisini 10 kisi birakmasi ile, futbol zevkinden mahrum kaldigimiz bir maç oluyordu. onbir e onbir oynansaydi mac, ikinci yarisi bence daha, ama cok daha zevkli gecebilirdi. ne yazik ki bir trafik polisindan hakem yaparsan bu kadar keyif aldirabiliyorsun futboldan.. yapacak bir şey yok.. (ayrıca daha dün 54 ytl ceza yedigim için bünyemin'in üzerine bu kadar gittigimin farkindayim..)

Yeni başlayan izmirliler için İstanbul

Bu klavuzu ilk yazdigimda 11 yaşında falandım. Gördüm ki sonradan çok izmirli istanbulda heba olmuş, o yüzden burada tekrar yayınlamak etmek istiyorum.. İzmirliler'e bir dev hizmetim olsun bu:

1. sizin agziniz acik olarak baktiginiz istanbul silueti, bogaz koprusu, tramvay gibi olaylara istanbullu siradanmis gibi yaklasior.. etrafinizdakileri dirsekle dürtüp "bak galata kulesi" demeyin pek bir sey ifade etmior. mal olarak aniliorsunuz. hadi kendinizi tutamadiniz dürttünüz "sana girsin" falan diyin. mal olarak bilinmektense lisede kalmis olarak bilinmek daha iyidir sanirim..

2. izmirdeki gibi ferah yerler beklemeyin alkol almak icin. ha var yok degil ama bir bira 7 milyondan aciliyor oralarda. kalite isterseniz paraniz gidior paraniz kalsin isterseniz pis yerlerde takiliyorsunuz

3. "off cok sicak" falan diyen olursa "bunlar ne ki serin hatta" demeyin.. cidden istanbul daha serin.. izmirli oldugunuz icin sizden nefret ediorlar ama serin diince..

4. müzeler saraylar pazartesi ve persembe günleri kapali.. dikkatli olun. top olsa bile sarayin adinda kapali oluor pazartesi sacma..

5. ayasofya hiltonun yarisi kadar büyük.. gözünüzde büyütmeyin. ayrica eminönünde diil orada inmeyin.. yoruluorsunuz..

6. tren metro vapur kombosuyla istediiniz yere cabuk gidebiliorsunuz. ama in bin yapmak gerekior.. yani a dan d ye gitmek isterseniz a dan binip b de inmek b den binip c de inmek c den binip d de inmek gerekior.. aslinda a dan d ye direk otobus veya dolmus vardir ama bulmasi zor.. sakliyorlar..

7. karsiya gecmek vapura binmek zor bişi degil mühim olan dogru isklede binip dogru iskelede inebilmek.. salak bi sistemle her vapur her iskeleye gitmior.. hele ki o iskeleden kalkan vapur ayni yakadaki diger iskeleye asla gitmior.. alsancaktan binip konaga gitmek hem de karsiyakaya gitmek mümkün degil..

8. izmirli kizlar hakket daa güzel..

9. metro igrenc kokuor alisin..

10. tramvay denen yaratiga dikkat yolun ortasindan gidiyor mal..

11. pantagrof ve kataner hadiseleri kilit kelimeler. bunlari gordugunuzde bir seyleri acmayin.. lütfen..


12. yer yöne sozlugu:
yakin yaa: 20-30 dk
hemen surasi: 5 dk
ooo uzak: 3-4 saat
vapurla peki? diye sormayin. her yere vapur yok dedigim gibi. kaldi ki acibademde deniz dahi yok.. tamam bu benim sahsi salakligimdi..

13. hah taksiciler. karsinin taksisi olmak diye bir kavram var. kadikoyden binip taksimde spesifik bir mekana inemiyorsun.. indi bindi yapmak lazim yine de.. taksiciler nasil oluyorlarsa sehri bir bakkal kadar biliyorlar. yani desem ben taksiciye "abi birak gitmeyi bir yerlere hadi eti puftan bahsedelim" gozleri yasarir gibime geliyor.. trt binasi tarla basinda diyorsun "pardon abi tarif edersen" diyebiliyor.. izmirde taksiye binmeyiz biz pek ama donunce binicem opucem yanaklarindan..

14. x'ten y ye yonelen bir otobus yani kuzeye yonelen bir otobus kuzeye gitmeyebilir bu sehirde.. yollar izmirdekinin 10 kati daha karisik.. yani su guzelyaliya giden otobusun varyant a donmesi gibi bişi ama korkunc donuor bunlar.. sahsen ben vatan caddesinden bindigim taksime dogru yonelmis otobusun bayrampasaya gitmesinden cok muzdaribim.. kadir topbasin buna bişi yapmasini istiyorum..

15. taksimde içtikten sonra takililan bir mekan var. kizilkayalar halk arasindaki adi bu yerin.. igrenc bir hamburger yapiyorlar.. yiyin tatilmasi gereken sahane bişi.. boyoz gibi.. über zararli, über agir, über igrenc ama cok güzel..

16. kibris sehitlerine en cok benzeyen cadde kadikoyde. simdi aklimda degil o caddenin adi (bahariye imis cut it short saolsun) ama süreyya operasi var.. süreya operasi aslinda süreyya paşa operasi.. bizim gibi elhamra'dan baska bişi bilmeyen birinin "oha süreya kiz ismi degil mi ya" demesi insanlarin kotu bakislarina neden oluyor.. (orasi aslinda sinemaymis eskiden ama simdi sinemayi yikiorlar sanirim opera yapiyorlar.. yapilsin tabi opera lazim.. cut it short a yine tesekkürler)

17. yeşil köy sahili enfes.. izmirin miamisi gibi..

18. o yeşilkoy denilen yerde havalimani var. yani orayi gordukten sonra ben adnan menderes havalimanina "planorculuk yuksek meslek okulu" demek istiyorum.. dakkada 2 ucak iniyor arkadas.. allah sabir versin hava kontrollerine.. nasil jargonu kaptim hemen.. istanbul boyle biraz yeşil.. yani fatih tarafi falan.. garip..

19. bu sehir yokus arkadasim.. bu sehir engebe tepe.. sehri bu arazinin üzerine kuran konstantinin kemigini sikiim ben.. yahu izmir dedigin mekan cukur teorik olarak güzel yalidan bornovaya kadar tek bir engebe ile karsilasmadan yürünebiliyor alisik degiliz.. istiklal caddesi bile yokus anasini satayim.. yoruldum yarappim 1 haftada tükendim.. teleferik kurulsun füniküler yapilsin.. istanbul büyük sehir belediye calissin yahu...

20. tansas yok burada yerine dia var.. tansas'i özleyecegim aklima gelmezdi..

21. gazetelerde ege eki yok.. cok aradim ama yok.. "milliyet outlet varsa oradan alalim" dedim ama satmadilar. ege eki ne önemliymis benim icin.. sahsen ben merak ettim bi anda milliyet egenin 2. sayfasindaki "kopegim ciftlesecek şeyler ariyor" ilanlarini..

22. mackadan inonun stadina inen bir yokus var.. aslinda yol var.. yol dedigin default olarak yokus zaten sehri istanbulda.. her neyse o yokus varyant a benziyor.. ama nefis bogaz manzarasi, besiktasimizin stadi.. bi dakika lan.. ya cok garip bir sekilde stadyumlarin auralari var arkadas.. mesela iş yerim inonu stadina 4 dklik mesafede diye artik besiktasliyim ben.. rerere rarara besiktas besiktas sampiyon.. tezahuratlarda eksigim daha..

23. yemek yapmaya üsendiginizde yemeksepeti.com dan ürün alabilmek sahane.. izmirde de aliyorduk ama bu kadar fazla secenek yoktu. yemek sepeti bence istanbuldaki versiyonu icin "fiyat araligi" ve "kendimi sansli hissediyorum" butonlari koymali.. mesela yazicaksin 15 ytl sonra basicaksin kendimi sansli hissediyorum butonuna.. 15 ytllik yiyecek gonderecekler sana random.. yeter secemiyorum cidden..

24. yokusa memleket kurani bir daha sikeyim.. 2 kere düstüm lan.. hayir anca yokus sonunda durabiliyorsun.. takim elbiseye kosele ayakkabi sarti getiren tipi de sikeyim.. tabi got herif paso halilarda yürümüs.. "işte bu kosele ayakkabidir takim elbisenin altina bundan sonra bu giyile.." diyen zevati islak asfalt yollara davet ediyorum.. yokus tabii..

least used words in english language


türkcesi "ingilizcede en az kullanilan sozcukler" olan, sanirim dünyanin her hangi bir üniversitesinde, doçent olan herkese anında ingiltereden, oxford'dan falan gönderilen, makalelerinde öyle salak kelimeler kullansinlar ki, sonrasinda kendileri de makalelerini okurken "allah allah burada incorrigible kelimesi ile ne anlatmak istedim acaba?" diyebilsinler diye üretilmis bir sözlüktür..

yoksa nereden bulacaklar arkadas bu sozcukleri "tremulousness","incorrigible","anagramatically"... yeter vallahi..

bu sozluk muhtemelen zamanında "anlasilmayan kelime kullanayim-uydurayim da bi bok sansinlar.. baktim millet merak ediyor sozcukleri, konuya uygun bir şeyler sallarim" diyen, bir kaç bilim adaminin üstün katkilari ile olusmustur.. özellikle sanayi devrimi ile birlikte, nesnelere ve tavirlara "o, bu, şu" gibi isimler takmak istemeyen götelek doçentler, profesorler, makale yayinlayan zevat boyle bir kac kelime uydurmus, ancak ve ancak o kelimelerden makalelerinden yararlananlar ve dahasi bu sozlugu üretenler haberdar olmustur..

bir kaç sevgilisi tarafindan aldatilan ve bu nedenle hayatlarindaki hic bir seyi unutmamaya proglamlanmis kadinlar, bu sozlugun yaratilmasinda büyük bir rol oynamistir.. kelimeleri uyduranlar kelimelerin anlamlarini unutmuslarken, bu kadinlar "yanniz tremulousness titreklik demek onu unutmayalim. bi de bir keresinde jonathan bi kadina bakmisti yan gozle. demek o kadinmis beni aldattigi kadin!" demiştirler..

özellikle antonio negri gibi adorno gibi insanlarin bu sozlukten "özel baski" ya sahip olduklarini düsünmekteyim.. adamlar bir makale yaziyor, allah allah arkadas.. shakespeare okusan, orjinal dilinde hem de, o kadar farkli kelime ile, o kadar coskun anlatimla karsilasmassin.. siyasetten bahsetmiyor sanki de ne bileyim işte bir güvercin'in gülüşünden bahsediyor.. öyle bambaska betimlemeler, kullandigi bir kelimeyi bir daha kullanmamalar falan..

ha tabi diyorum ya, anlamayalim ki tüm kitap boyunca ayni seyi tekrar soylediklerini, 600 sayfanin ele gelir ancak 40 sayfasi oldugunu farketmeyelim.. yazik vallahi yazik. koca koca adamlar da böyle cakallik yapicaksa..

akilli olun baudrillard, negri, adorno ve benzerleri! türk delikanlisi yer mi ülen!


misal asagidaki paragrafa bakalim.. böyle böyle, anlasildigi kadar okunarak nobel alan bir arkadasin joseph stiglitz'in bir makalesi

"when developing
countries go into recessions, they pull their loans, exacerbating the downturn.
developing countries may not only force exorbitant interest rates, with risk premiums
that reflect an irrational pessimism which is the counterpoint to the excessive exuberance
of the boom; they may find themselves unable to access credit."

kolayca anlasiliyor ki, bu arkadaş bahsi gecen "least used words in english language" sozlugunun "e" harfinde.. exacerbating,exorbitant, exuberance gibi kelimeleri secmis aynen makalesine yedirmis.. oysa hepsinin anlami ayni.. fahiş demek, abartili fazla demek.. tüm paragrafta "ex"li her yere, excessive deseymiş oluyormus.. ama nobel alacak ya, vay anam vay.. ver bilinmeyen kelimeyi, daya ilginc terimi.. yesin kerizler "hey ki hey adam ne görgülü ne süper" desinler..

yaaa stiglitz efendi.. bir gün enseleniyorsun böyle işte.. böyle böyle nobel aliyorsunuz, farketmiyoruz sanmayin efendiler!

Cuma, Kasım 28, 2008

Annemin beynindeki oraya ait olmayan şeyler


sanırım annem kanser olmuş. veya "ms" veya "alzheimer".. bilmiyoruz daha.. tek bildigimiz yazın vucudunun sol tarafının uyuştuğu, ve bugun çekilen mr'dan sonra beyninde ufak bi tumor ile, lezyonlarin oldugu.. kimseye anlatamadim bunlari da canımı sıktı bugun fena halde. tek cocuk olmanın dandikligi burada işte. sen derdini anlattiginda "benim de yanlarim agriyor" demeyecek insan bulamamanin sorunu sanirim. anlatmak istemiyorsun o yüzden. senin kadar etkilenmeyecek insanlara "benim de annemin beyninde orada olmamasi gereken şeyler var" diyemiorsun.. bu sene hiç iyi geçmedi zaten.. anne harflerini içeren sözcüklere acı yüklendi.


hayatimda hiç bir zaman anneler günü geldiginde "annenizi ne kadar cok seviyorsunuz" konulu bir kompozisyon yarismasinda birinci gelmedim, veya hic bir zaman dünyanin en güzel hediyesini almaya calismadim kendisine, annem mutlu olsun diye hayatta bazi tercihler yapmadim veya eve erken gelmedim,zeki müren gibi veya ajda pekkan gibi sarki yazamadim, "anneme" diyerek başlayacagim bi filmim veya kitabım olmadı, arkadaşlarina mahcup olmasin diye 3-7 yaş arasında, birlikte gittiğimiz günlerde uslu durmadım, veli toplantılarinda "oğlunuz tembel ama" li cümleler bile duyuramadim kendisine (hatta lise 1 den sonra veli toplantilarina getiremedim bile.. din hocasi kendisine bakip "uur'un annesi siz misiniz? hmmm belli!" demiş zira)

ama bir oglun sevebilecegi kadar, belki tek ogul, tek cocuk olmanın verdigi gazla ondan biraz daa cok sevdim.. bildim ki beni ondan baskasi , onun sevdigi gibi sevmeyecek.. anlimi öpmeyecek aynı sıcaklıkta, en boktan anlarımda yanımda olmayacak, her zaman iyiligimi düsünmeyecek..

kücükken dizim acirdi mesela.. bu üniversite gibi degildi o zamanlar ilkokullar.. sike sike gitmek gerekirdi derslere.. annem, ben yürüyemedigim için sırtına alip gotürürdü beni.. 5 senemi verdiğim sevgilimi hatirliyorum da.. hastaneye bile gelmeyen bi kizi annemden cok sevdigimi düsünmüstüm, annem her sabah yemekte mizmizlik yaptigim sandviçleri yapip getirirken..

bir oglun annesini sevebileceginden biraz daha cok sevmiş olmaliyim. kendisini.. uzuuuun süreler kiz arkadaşim, en azindan bildigi bir kiz arkadaşım yokken, bir yandan da gayler üzerine bir makale yazarken, bir tuvalete gitmem esnasinda gelip de ekrana göz gezdirip, üstüne köşesine cekilip inceden agladigi için.. "oglum escinsel olmuş nesine aglamayayim" dedigi icin sevdim.. kendisine "yok yahu gayet heteroyum, buyur bilgisayarimin porno arsivi" diyemedigim için sevdim.. tüm yalnış anlamalarıyla, tüm takıntıları, tüm izmirli güzelliği, tüm gecenin bi köründe buzdolabında ne varsa yemesiyle, tüm yeni aldığım tişortun üstüne ütü basmasiyla sevdim.. çünkü biliyorum ya, hayatimda ondan başka kimse ben üşümeyeyim diye, geceleyin açık bıraktığım pencereyi kapamayacak.. insanin direk aklina bunlar geliyor tabi. yazip çiziyorsun. dediğim gibi elimden başka bi bok gelmiyor.

hayat devam ediyor tabi. bir iki gün sonra yine komik bişiler yazarim buralara.. mut garip bir şey.. çok fena eksikligi de yani mutsuzluk da kalici degil, cok fazlaligi yani mutluluk da.. Ama açıkcası ben herkesin süper sorunsuz olup da, bi benim hasta çocuk olduğum günleri özledim.. bi de fistikli tombi yemeyi.

Perşembe, Kasım 27, 2008

Tatlı Dillim


pucca türk filmleri hakkinda yazmış, benim de direk aklima bu film geldi.. bence bu film, turk sinemasinin en iyi romantik komedilerinden biri acikcasi.. bir kere cok da klise bir mevzuya sahip degil.. bilinen romantik komedi akisi

tanis
birlikte olmaya calis
bir aksilik ciksin birlikte olama
birlikte ol
bir daha aksilik ciksin
evlen mutlu ol

film tam tersi olara
tanis
birlikte olmaya calis
evlen
mutlu ol
mutlu olama
garip olaylar olsun

gibi bir orguye sahip ki cok iyi bence bu aferim..

filmle birlikte sohret kazananlarin basinda kesinlikle kemal sunal vardir.. gorundugu her sahnede, sahne calmis kimseciklere vermemistir. ayrica bence tam olarak dugun sahnesinde bir davulcu abi var onu kesfedemeyen zihniyete acirim ben.. hey ki hey bir davul calisi bir klark cekisi var.. bilemiorum..

ayrica dostlarim... filiz akin.. her izledigimde asik oluyorum kendisine.. yani film hakkinda hic bir sey bilmesem de filmi bana "kadinlarin olmasi gereken kadin, tanitim filmi" die gosterseler kanarim,yerim o denli safim.. ayrica sonuc olarak film boyunca elinden her iş gelen, sahane bir ev kadini üstüne bir de bakimli ev kadini hatta tam olarak "sokakta hanimefendi, mutfakta asci, yorgan altinda deişik bişe" dir filmde filiz akin.. tarik akandan kiskandim yahu yeminle.. yani yasitim olsa doneminde olsam cikarticam bicagi tarik akanmis,jon mus, sosyalist meyli varmis demiycem sokucam bogrune.. bu ne..

Hilal taktiği


Bu gece haçlılar ile ilgili bir şey okuyorum da. Tabi aklımda düşünceler uçuşup duruyor anasını satayim. Bu hilal taktiği denen bi zamazingo var. Ordunun ortası geriye çekiliyor, "aman bu ipneler korktu kaçıyor" diyen düşman da bunlari takip ediyor, sonra yan taraf "yedi kafirun numaramizi" deyu bunlarin tepesine biniyor.. Tüm zafer öykülerinde bu taktik var açıkcası..

Ya insan ister istemez soruyo.. simdi malazgirt savasinda bunu yediniz bizansli kardeslerimiz.. tamam ilkti bilmediginiz bir taktikti... haklisiniz super orjinal bir taktik... ee 1. kosovada gecmisten hic bi ders almadiniz... tamam bizansti gecmis zamandi falandi filandi... 2. kosova ne oluo?... aynı taktigi ordada yemissiniz... yani bi allahin kulu "ya bi yarrak var koca osmanli kacmaz bole onumuzden" demedimi ya... bu kadar salaksiniz bide ustune "bu osmanliyi balkanlardan atalim biz" diosunuz... sanirim osmanli gavurlarin gol taktigini bulmus bug'tan yararlanarak bu taktigi kullanmis yillar sonra... ha ne olmus sonra gavur bas edememis hilal ile turanla gitmis tüfeği, mitralyözu bulmus.. osmanli gene girmis hilal yapacam die bu sefer gavur doldurmus mitralyoz'unu indirmis kacanlari.. tabii kovalama geregi kalmamis... osmanli gene aynı takdik gene, tabii ondan sonra gelsin karlofca gelsin paris antlasmasi...

Haçlı Seferi


Şu haçlı seferine çıkarken hiç haçı evde unuttular mi merak ediyorum açıkcası. Yani şahsen ben karni yarik yemeyi yapayim diye gittiğim pazardan, patlican almayi unutarak ayrilabiliyorum bazen.. Ama "su dunya uzerinde en talihsiz ne vardir ya azuth" die sorarsaniz benim size soyleyecegim durum budur.. sen koca avrupayi birlestir deki onlara "arkadaslar turkler die bi kavim varmis hem onlarin ilerleyislerini durduralim hem de bakarsin kudusu aliriz" die yola cikin sonra yolun ortasinda hatirlaki haci evde unutmussun..

nolcak hemen yoldan bi tane hac buluruz ne biliim iki tane tahtayi cakariz ederiz demeyin arkadaslar..hac onemli bir icondur ve ole sacma sapan sekillerde olusturamazsiniz..

tarihte 2 kere vuku bulmustur bu durum..birincisinde frederich barbarossa "amaaan evde unuttum ben hac i napicaaaususs glup glup" derken bogulmustur..

bir digerinde ise hac in evde kaldigi istanbul dolaylarinda ogrenilmis ve hemen orduya yayilmis..boyle bir rezaleti lakayitligi kaldiramayan ordu istanbulu yagmalamistir..

sozlerimi noktalarken okuyanlara esas tarihi anlatmaktan gurur duyduumu belirtmek istiorum..

Çarşamba, Kasım 26, 2008

Zombi ile mucadele

her canli gibi karsisinda yapilacak ve yapilmayacak hareketler vardir.. bekar evlerinin en sahane hadiselerinden biri sabahlara kadar oturup tamamen anlamsiz filmleri izlemek ve sonrasinda uyumadan işe gidebilmekmiş arkadaşlar ben bunu ogrendim gectigimiz periyodda.. 28 hafta sonranin da bir sekilde elimize gecmesi ile zombiler hakkinda yeniden kararlar verdim..

tecrübelerimden de yararlanmak isteyen genç arkadaslara yardim etmek isterim

1- zombileri yakmayin:

bir kere cok kotu kokarlar.. bir zombinin yanmasi nereden baksan 15 dk bilemedin 30 dakika hatta ve hatta 1 saat sürebilir.. tazeligine gore.. yine de eger elinizde bir ates varsa ve etrafta zombi varsa kendinize sorun: gercekten bir zombiyi yakmak istiyor muyum? hele arkadaslarim etrafta oynarken?

2- zombilere karsi duygusallasmayin:

tamam kabulş ediyorum onlar sizin arkadaslariniz, baciniz, tanislariniz fakat artik onlar zombi.. zombiyle zombi olmak gerekiyor bu durumda.. onlarin duygulari yok arkadasim sizin de olmasin.. lütfen!

3- girdiginiz kapiyi kapatin.. zombiler genelde kapiyi calmadan girerler:

ilkokuldan aklimda kalan sahane anlardan birisi de kapi acik olsa da bir sekilde kapiyi calarak odaya girmekti.. zombiler bu sahane anektoda hasil olamadiklari icin genelde kapi calmadan odaya girerler.. zombi olmak demek sadece ölememek degil ayrica adabi muaseret kurallarini da ihlal etmek demektir.. yazik.. o yüzden kapiyi kapatin.. geleni farketmek icin..

4- zombileri kilere koymayin:

gavur genelde zombileri bodruma koyuyor ama bizde oyle bir opsiyon olmadigi icin onu es geciyorum. onun yerine kilere veya evdeki kullanilmayan ikinci tuvalete zombi koymayin.. ailenizden biri olsa bile.. salak salak "ilerde tedavisi cikar efendim bunun" demeyin. bos aninizda yer sizi.. alimallah..

5- aile ziyaretlerini unutun:

vay efendim ailemi cok özledim sehrime gideyim, aman diim hep beraber tatile cikalim.. salaklasmayin. tamam aile ziyaretleri güzel bir fikirdi ama yapmayin yahu 400 kilometre mesafeyi ortalama saatte 70 kilometre ile giderken aileniz de size zombi olarak saatte 1 kilometre hizla gelse yaklasik 5 bucuk saat sonra yeneceksiniz.. ayip

6- asagilara inmeyin.. zombiler de iniyor..

tamam tirmanabilirsiniz.. zombiler tirmanamaz ama üsengec biri olup da "kim ugrasicak merdiven cikmayi" diye düsünüp asagilara inerseniz yani bodruma ne bileyim kanalizasyona falan zombiler de gelir.. zombiler yukari cikamamalarin öcünü asagida sizi yiyerek alacaktirlar..

7- orada oldugunuzu bagirmayin zombiler duyar..

nasil ki kör insanlarin duyma organlari gelismisse ölü insanlarin da duyma şeyleri gelismistir.. tam olarak neyleri olduguna emin degilim ama gelismistir işte.. ufak bir citta ne bileyim telefon konusmasinda bunu algilarlar "bilader bir sorun mu var" diye sizi yerler.. dikkatli ve sessiz olun.. "bilader özel bişi konusuyorum iki dakika izin verirsen?" demek de salaklik olur acikcasi..

8- pencere kenarinda durmayin..

pencereler doganin etkilerine karsi sizi korur.. kabulş ediyorum rüzgardan soguktan falan korunursunuz. ama allaskina zombiden korunmayi nasil beklersiniz.. pencere kenarinda durup da zombiye nanik yapmak tutarsizliktir.. degil zombi bana yapsan ben yerim..

9- zombilere karsi cok yaratici olmayin..

gazlandiniz gidip kesiceksiniz zombileri. o zaman mumkun oldugunca basit olun.. yani bir karavan yapip karavanin kenarindan elektrikli testere cikartim zombilerin kafalarinin izasinda calistirip onlarin kafalarini kesmeye calismak bir yerden sonra sizin kendinizi kesmenize neden olacaktir.. elektrikli testere operatoru musun sen arkadasim?

10- gruptaki g*toglani olmayin!

yaptigim analizelere gore gruptaki g*toglaninin filmin sonuna kadar dayanma sansi yüzde 4.52 gibi bir sey.. bu gruptaki ilk sevisen kadinin zombi olmasi olasiligindan bile yüksek.. o yüzden insanlarla iyi gecinin.. kirmayin kimsenin kalbini.. biri hapsurursa cok yasa deyin, arakdasinizi zombi yerse afiyet olsun diyin.. hersey hayatta kalmak icin..

Pazartesi, Kasım 24, 2008

24 kasim 2008 kasimpasaspor altay maçı


istanbul'a sulu da olsa ilk kar düşmüş, böylelikle türkiyeye yari kış gelmişken, izmire aylardan sonra karı siktir et direk yagmur yagmis ve biz gök gürültüsünden acaip korkmuşken, istanbulda, recep tayyip erdogan stadinda oynanan ve kasimpasaspor'un iki gol atarak, ve taraftarlarinin tüm maç boyunca küfrederek kazandiklari bir musabakadir..

maçi anlatmadan evvel bilmeyenler için kasimpasa stadini anlatmakta yarar var.. simdi bu stat bir kapali ve bir kale arkasi tribunden olusmakta.. zamanında bedrettin dalan tarlabasini yikarken, burayi da özel ayirmis, ve kasimpasa semti sakinleri için bir stat olusmasini saglamis, ardindan recep tayyip beyin de gazlamasi ile yarisi mükemmel tribunlerle bezeli, yarisi apartmanlar ve dolmus duraklari ile menkul bir kiymet olmuş.. açık taraf kasimpasaya ve galata'ya bakmakta, kapali taraf ise "yokustan asagi kasimpasa" denebilecek bir yokus tarafinda..

stat bu şekilken, ve beyoglu'nun hemen kenarinda bulunurken, maça futbol dünyamizin eski ünlüleri akin etmis, besiktasli feyyaz ve uğur tütüneker'in takimlarinin mucadelesini izlemeye koyulmustu.. hakem kuddisi mütfüoglu macin baslama düdügünü üflerken, ertem sener "ulan gecen sene drogbayi anlatiyordum, şimdi şehmusu, erhan'i.. 40 yasina geldim yaptigim işe bak" diyordu...

velhasil kasimpasa ilk dakikalarda etkili olurken altay tipik bir deplasman takimi goruntusundeydi.. muhtemelen formalari ulusoy dinlenme tesislerinde unuttuklarindan, altay esofmanlari ile maca cikma niyetine girilmiş, formalarin arkasindaki numaralar da terkos pasajinda ütü marifeti ile yazilmisti..

gecen sene galatasaray'a efsanevi bir frikik golu atan erhan taninmamak icin maske takmiş oynuyordu.. dakikalar 30 civarini gösterirken, kuddisi acaip uydurma bir faul veriyor, "hocam ben topa 1 metre uzagim" diyen erdiye ise kiziyordu.. erhan iceriye kesme bir şut açarken, altay kalecisi bülent ise murat akin'in kafa sutuna bakmakla yetiniyordu.. maç 1-0 olmuştu ve kasimpasa taraftarlari golu küfür ederek kutluyor ve altay bir halt oynamiyordu, renkli pabuc giymekle artis futbolcu olacagini zanneten sehmus, 40 metreden rovesata falan cekiyordu.. hayir insan bir düsünür "ulan ben 40 metreden rovaseta atabilecek kalipta bir oyuncu olsaydim, altayda niye oynuyorum?" der.. her neyse..

ilk yari bu hengamede bitmis, kasimpasa taraftari ilk yarinin bitimini küfürlerle kutlamisti.. 50 kadar altay taraftari ise büyük altay diye bagirmaktaydi.. altay tribunde büyüktü büyük olmasina ama sahada acaip kücüktü..

ikinci yari bu tezahuratlarla basliyor, altay oyuna can ve tiagoyu aliyordu.. kasimpasa sehircisi bu iki degisikligi küfür ederek protesto ediyordu.. bu degisikler altay'a yaramis akin akin gelir olmustu.. ama kasimpasa savunmasindaki jens katiyyen altay forvetlerine izin vermiyordu.. 45 den 75 e kadar altay gol aradi.. "palermo beraberlik icin bastiriyor" lafinda palermo yerine altay vardi resmen.. ama olmuyordu.. sahada en güzel duygularin iki katili vardi ve bunlara da tiago ve sehmus deniyordu.. 40 metreden sutlar cekiliyor, penalti noktasindan rovesatalar icat ediliyordu.. kasimpasa taraftarlari takimlarinin bu oyununu küfrederek protesto ediyorlardi..

derken kasimpasa'nin golu geldi.. futbol yine bildigini yapiyor, ve atamayana atarlar metodunu sokuyordu oyuna..

hülasa, biraz daha altay'in bastirmasiyla, kahvedekilerin "gol atacan ne olacak 2-1 olacak ne kasiosun ki arkadas" izmirliligi ile bir mac daha bitiyordu.. altay diyarbakir sporu yense liderken, 3 maci üstüste kaybedip playoflara bile kalamama telasina düsüyordu.. yine de taraftarlar icin altay acaip büyüktü..

Statik elektrikli sandayle



şu alti milyar ruhun dolastigi dünyada, orjinal fikir buldum diye sevinememek gerekiyor sanirim.. zira nette ufak bi arastirma hemen "daha once düşünüldü ki bu" fikriyatini doguruyor.. buyrun.. hem de resimli.. şu siteden

aslında şu avusturalya'daki 10 tane kertenkeleyi hunharca haklayan, kimisini timsaha veren cocugun haberini okurken aklima gelen aygit.. mustahak o cocuga arkadas.. oturtacaksin boyle sandalyeye.. kafasina süreceksin kehribar taragi..

ne bileyim efendim, orlon kazagi giydirip cikarttiracaksin (karanlikta) görsün elektrik atlamalarini.. olmadi balonla dürtüceksin kafasini..

bence "aman bunun yaşı kücük bunla mucadele edilmez" demeyeceksin arkadas.. elektrikli sandalye ise elektrikli sandalye.. buyur..

Pazar, Kasım 23, 2008

Dizin başkasının dizine değmesi

bu yabanci hadisesinin beni en cok tav ettigi durum, otobuste, dolmusta, konserde, sehirler arasi yolculukta falan, tanimadigin birisine dizinin degmesi ve o bölgenin inanilmaz terlemesi durumudur.. "yabanci" insan ile boyle bir ter bagini ben inanilmaz rahatsiz edici buluyorum arkadas.. adami tanimiyorsun, ne yedigini ne ettigini bilmiyorsun, hem hadise belki de "erkek yani" olarak atanmis bir şey, ve sen orada dizini baska bir adamin dizinin yanina koyup buram buram terliyorsun..

mesela yukaridaki fotograf sinir bozuculuk şöleni gibi.. herkesin dizi birbirine degiyor ve kimse birbirini tanimiyor..

onun sende ürettigi bir sey oluyor o ter, ikinizin ortak paydasinda bir islaklik oluyor ki cidden sinir bozucu, cidden rahatsiz edici..

eşin dostun annen akraban oldugunda eyvallah.. terlesin.. taniyorsun cunku ter disinda baska paylasimlarinda olmus.. yarin bi gün ölüp gittiginde hakkinda "iyi bilirdim" diyecek bir insanla diz değdirmeye eyvallah.. ama tanimadigim bir insan, bir yabanci, bir it, bir ugursuz beni terletmesin.. istemiyorum..

işte bu yüzden yabanci dandik bir şeydir..


(sen de toprak oldun elvis! o calimin kimeydi?)

ayrica mesela vahsi batida olsun, afyon'un belli köylerinde olsun (ki inanın cok farkli degil) sevilmeyen şeydir yabanci.. insanlarin birbirlerine dizlerini yapistirip terletebildigi ortamlar midir bilmiyorum buralar. sırf bu nedenden dolayi insan bir şeyleri sevmeme egilimine gitmez, gitse de bunu dile getirecek kadar delirmez..

yani şu komik olurdu:

"hey dostum, biz burada yabancilari sevmeyiz.. zira ortam sıkışık, birbirimize degip terliyoruz ve bu cok rahatsiz edici.. anliyor musun ha?? rahatsiz edici dedim dostum!!!"

özünde yabanci nefretinin yani "etrangenisconia"nin (uydurdugum belli olmadi yeminle) yegane nedeni, yabanci'nin ne tür bir yabancilik yapacagini bilememektir.. yani mesela yabanci dedigin birden isinbeyava cikabilir ve 4 bucuk metreyi sirikla atlayabilir, veyahut birden usain bolt cikabilir ve pandik atip kacabilir.. bir netlik yok. ne cikacagi belli degil.. hadise "merhaba ben yabanci, bu da cv'm ona gore degerlendirin" degil.. oyle olsa yabanciliktan cikar.. "cvsi elimizde olan bir arkadas" olur ki ondan nefret etmek icin ekstrem derecede manyak olmak gerekir..

velhasil yabancidan korkmanin (xenofobi imiş aslen ), yabanciyi sevmemenin gercek nedeni yetersiz bilgidir bence.. o yüzdendir ki ne zaman afyona gitsem "merhabalar ben cengiz topel, silahsizim ve türk sanat müzigini cok severim" diyorum.. hemen..

Eski Saray, Kız Taşı ve Topkapı Sarayı




Önce Eski Saray:

1510 yilinda bir ramazan gecesinde bastan basa tamamen yanan bu saray dogan ihtiyactan 1725 yilinda tekrar yapilmistir.. osmanli kostantiniyeyi feth etmeden evvel, bu sarayda kalirmis tekfurlar.. fatih işte topkapiyi yapinca gozden dusmus.. zaten 60 sene sonra da bakimsizliktan yanmis falan filan..

bu sarayin esas hikayesi haremden sürgün edilen insanlarin ama bir sekilde hayatina kast edilemeyecek insanlarin bu sarayda toplanmisidir.. kaldirim tasi büyüklügünde pirlanta lafi bu saraya gonderilen insanlar icin soylenmistir mesela.. bu sürgün'ün de çeşitli nedenleri vardır.. mesela oğullari veya kocalari tahtan indirilen cariyeler bu saraya sürgün edilir, ve ömürlerinin sonuna kadar gün yüzü görmeden bu sarayda kalirlarmis.. iş bu yüzdendir ki saraya gözyasi sarayi da dendigi olmustur zamaninda..

sarayin en saygin konugu da kösem sultan olmustur.. dördüncü murat gozunu actiginda "bu devlet karilar tarafindan yönetilmeye" dediginde kösem i bir punduna getirip (ki bu punt, bir yeniceri isyaninda, yenicerilerin sarayi basmasi, akabinde murat in halka haber salip "devletlünuza saldiriyorlar" demesi, ve halkin sarayi sarmasi ile, yenicerilerin yenilmesi ve kuran'a el basip itaat yemini etmesi sonrasinda gerceklesir) bu saraya gondermistir.. bu da böyle bir animdir desem 5 kisiyi ürkütürüm..



Sonra Kız taşı:

aslinda bu tas, bir heykelin kaidesidir belirtildigi üzere. fakat o heykelin "afrodit" heykeli mi yoksa "nazmiye demirel" heykeli mi oldugu tam olarak tayin edilememistir.. tarihciler bu yolda cok kavga etmisler, kalpler kirilmistir.. sirf bu yüzden saygin tarihcilerden "vakanuvis avidius cassius" diger bir meslektasina "puşt" demistir.. ki yakisik degil..

bizans zamaninda bu tasin yanindan gecen kizlarin suratinda her hangi bir ifade degisikligi, bir kiritma belirirse bekaretinin gittigi anlamina geldigini düsünürmüs insanlar.. o yüzden özel seyir yerleri varmis yasli kadinlar ve delikanlilar icin.. bu heykelin gücüne o kadar itimat ederlermis ki imparator justinyanus'un baldizi da heykel yanindan gecerken kahkaha atmis, "demek ona buna veriyorsun ha" diyen justinyanus da baldizinin kellesini almistir..

kitabedeki yazitin ne oldugunu cözemeyenler icin tercüme etmek gerekirse, "bu sutun tatiyanos destos tarafindan, imparator marsiyen icin kazinmistir" yazar.. yani bir nevi reklam yazisi "tüm kazima işleriniz icin bize gelin.. jupiter kartina 6 ay pesin fiyatina taksti" yazsa ayni bok..



Son olarak Topkapı sarayı:

bugun günde binlerce kisinin gezdigi topkapi sarayi'nin girisinde cok degil bundan 90 sene evvel su yazi var imiş "sarayi humayuna duhul için bilhassa iradei hazreti padisahi serefsadir olmalidir.. bu mahali temasa etmek ruhsati sahaneyi ihraz eylemis zevat ile resmen istihsali ruhsat edilen kibar ecanibe hastir" yani avam'in anlayabilecegi kivama getirirsek " oyle her elini kolunu sallayan giremez.. padisahin yazili izni lazimdir. bununla birlikte ecnebi olsaniz bile kibar olmak esastir"

sarayin en cafcafli doneminde ,ki 4. murat zamanina denk gelir, sarayda yaklasik 8000 kisi sadece padisahin ve esrafinin ihtiyaclarini karsilamak icin vardir.. yani her işe bir adam atanmistir.. sarayin kadrosu dolmus da dolmustur.. yani mesela padisah sigara mi icecek "sigaracibasi","atescibasi","kultablacibasi","cubukcubasi" olmak üzere 4 tane adami yanina cagirir oyle icermis.. teferruat kelimesi sanirim bu noktada bulunmus olmali.. insan bir sey yapacaksa da bezer arkadas..

senede bir kez merhum padisah efendimizin ruhu içun helva dokulurmus mesela helvahane ocaginda.. bu helva once padisah efendimize ikram edilir sonrasinda sirasi ile darussaade agasina, silahtarbasina, cuhadar agaya, rikaptarbasina,tulbentbasina,anahtarbasina,peskir agalarina, hazine ve kilerve seferli kethudalara, mabeyncilere, muezzinbasina, hakveci basina, sarikci basina, tufekcibasina,berberbasina (yoruldum) bas lalaya,baltacibasina, okcu basina, cicekci basina, kuscubasina, hekim basina, mutfak eminine, muneccim basina, sehreminiye, kapi agasina, haznedar agaya, hazine vekiline, bas kapi gulamina, valde sultan bas agasina (ki asistani oluyor olmali) valde sultanbaş kapi gulamina, has oda basina, saray agasina, haznedar basina ve en son kilerci basina...

hayir bir de helva yemeyenler, merhum padisaha yakinlik derecesi olmayanlar da var.. tuvalete gidecek mesela padisah bu ugurda 10 kisi tahsis edilmis kendisine.. ibrikcibasindan, sabuncubasina kadar.. bunu ogrendikten sonra bas ustunde bas birakmamakdegimi daha bir anlam kazaniyor..

sarayin boyle lakayit olduguna bakmayin memleketin idaresinde cok onemli işler direk sarayda yapilmistir.. misal veriyorum kuscu ocagi, sadece padisahin muhabbet, bulbul kuslarini yetistirmekle kalmamis, binlerce kuguyu da yetistirmistir.. bu kugularin tüylerinden yeniceri ocagina tüy verilmis, yeniceriler de bu tüyler ile ok yapmislardir..

saray'in mevkii ile ilgili cok ama cok sevdigim bir anektod vardir.. yil 1770'i gosterirken ruslar gelip cesmede donanmamizi yakmislar.. bu haberi tez alan ücüncü selim "bre deyyuz padisaha palavra atmaya utanmiyor musun? tüm gün na burada otururum da bir tane urus gemisi gormemisim bogazdan gecmis" demistir.. bu hikaye ile sarayin bogaza ne kadar hakim oldugundan bahsetmek istemistim ama padisahlarin cografi yetersizliklerine degindim.. allah günah yazmasin gari..

enderun felan:

bunyesinde calisanlari ic egitim olarak "enderun" da yetistiren bir saraydir bu.. dünyanin baska saraylarinda boyle bir opsiyon var mi bilmiyorum ama 5-6 yasinda enderun'a girecek cocuklar tamamen esittirler.. yani 6 yasinda yanyana yatakta yatan cocuklardan biri 40 yasinda sadrazam olabilirken digeri baltacibasi olarak saraya odun getirebilecek ayardadir.. oyle bir hak esitligi anlayacaginiz..

misal veriyorum, bu haremde arap, hadimagalarindan sorumlu olan akagalarvarmis zamaninda.. enderunda akagalar ve enderunlu oglanlar yemek yerken, sinideki son kalan kofteye ak agadan evvel elini uzatan bir oglan, akaga tarafindan eline tahta kasik ile vurulmak sureti ile cezalandirilmis..

kader o dur ki o eline tahta kasik ile vurulan cocuk sonralari corlulu ali pasa olacak ve sadrazam olacak bu akagalarin da agzina sicacaktir..

enderun'a genelde ailesi, annesi babasi olmayan köle cocuklar alinirdi fakat.. enderunda 14 yil egitimden sonra cikanlarin sadrazam olabildiklerini goren aileler ogullarini opup koklayip "köledir bu" deyu enderun'a yazdirdiklari tarihte çok olmustur.. işte cocugum kurtulsun edasi teeee o zamanlardan bu zamana kadar gelmis.."

Topkapi

avrupali es degerlerine nazaran insanlarin asla asagilayici, kücük düsürücü işlerde calismadiklari insanlar sahibidir topkapının.. yani misal veriyorum, ingiliz sarayinda ingiltere padisahi atina binmek istediginde, onune kölelerinden biri diz cöker, padisah o köle'nin sirtina basip da ata biner idi.. oysa osmanlida, bu tarz kücük düsürücü işler icin sarayin muhtelif yerlerine "taşlar" ihsan edilmisti.. misal veriyorum, iç avlunun cesitli yerlerinde binek tasi adi verilen taslar var idi.. pasalar, padisah, atlarini bu taslarin yanina cektirir o taşa basarak atlarina binerlerdi..

ha bir de padisahi eglendirmek icin hic bir zaman soytaribaşi gibi bir "baş" tahsis edilmemistir.. osmanli padisahlari kendilerini bir sekilde eglendirmislerdir (koca harem var anasini satiim daha ne soytarisi)

bu taşlarin en korkuncu, orta kapinin yani topkapi sarayi'nin en meshur kapisinin yaninda bulunan, seng-i ibret, yani ibret tasiydi.. kafasi ucurulan sahislarin, bilhassa saraylilarin kelleleri bu taş üzerinde 3 gün 3 gece teshir edilirdi..

yeri gelmisken belirmekte yarar var ki, simdi gülhane parki'ni boydan boya yürüyünce ulasacagimiz sahane cay bahcesi eskiden padisah'in saray burnunda yapilacak "denize atma" torenlerini izleme yeriydi.. tören diyorum ama aslen idamdir bunlar.. rivayet odur ki eger istanbul bogazinda akinti olmasa, ayaklarina tas baglanmis ve denize atilmis bunca ahaliden kadiköye yol olurmus..

cok sevdik be abi:

topkapi sarayi oyle muazzam bir yapidir ki, aktif olarak kullanilmasinin üzerinden 200 kusur sene gecmesine ragmen canliligini korur.. yani ben gidip gormedim ama korudugunu dusunuyorum.. koruyordur!.. hayir gittim arkadas pazartesi günüymüs.. cay bahcesinde 15 bardak cay ictim geldim.. sorana da "topkapi mi mükemmel" ayagi cekiyorum..

her neyse yanniz bizi degil, icinde yasayan osmanlilari da kendinden gecirmistir.. her kosku icin, her dolabi, her donemeci icin onlarca laf soylenmis, yüzlerce ani ihsan edilmistir.. misal vermek gerekirse sarayin pencerelerinden biri icin sunlar yazilmistir zamaninda

"kasr icinde mazhari nuru ziyadar pencere
rusenalik bahseden bir rusenadir pencere
dembedem bundan girer kasrin icine rüzgar
durdugu yerde guzargahi havadir pencere
kasri sultan ahmedi seyretmege enmis durur
sanasen iki kanatlu bir humadir pencere
sark ve garba acilir iki kanatlari mudam
revzani kasri saha kisver kusadir pencere"

bildigin saray penceresi yahu.. artik nasil canlari sikildiysa.. vermisler kasideyi, vermisler methiyeyi.. "pinapendir pencere" diye bitirse sasirirdim fakat.. allah biliyor..

bir baska hadise daha anlatmak isterim ki, sarayin haremindeki dolaplarin birisinin etrafi "kirklar mevkii" diye nitelendirilir.. zira acemioglanlardan mehmet aga ile bir cariye iş tutarlarken padisaha jurnal ucmus, padisah da elinde hanceri ile cariyeyi ve mehmedi kovalarken cariye ve mehmet bu dolaplardan birine girmisler ve nur olmuslardir.. katiyen bulunmamislardir.. işte bu olaydan sonra padisah efendimiz, hem cariyeyi hem de mehmet agayi "veli" ilan etmis dolaplar hakkinda da "burasi bundan sonra kirklar mevkiidir.. onunden gecerken fatiha suresi okuna!" diye ferman buyurmuslardir..

Cumartesi, Kasım 22, 2008

22 Kasım 2008 Ankaraspor Galatasaray Maçı

dünyanin en büyük sorununun bir şekilde "numlock tusunun isigi niye yanmiyor" oldugunu dusundugum bir günde, eski dostlari rüyada görüp onlari özledigimi farkederken, üstüne üstlük adaçayı kokulari ile kışın gelişini kutlarken, ankarada fenerbahçe maçından yaklasik 2 saat sonra, akşam yemeginden ise 10 dakika sonra başlayan, ve gol sesi cikmayan ama ankaraspor'un kazandigi musabakadir..

mactan evvel insanlar ali dayinin tay siktigi yer kadar uzakta bir stat olan asas stadinda yerlerini aliyor, "abi inanilmaz başım ağrıyor yeminle" diyen ayhan ise bir adet apranax ile sakinleştiriliyordu.. ankaraspor gün geçtikçe kücük franco'nun real madrid'ine, mussolini'nin lazio'suna benzemeye basliyordu. kocaman kocaman stat üstü posterleri, maç öncesi yapilan şovlar, devlet erkaninin tribunde yerlerini almasi, "cumhurbaskanimiz stadimiza hoş geldiniz" yazisinin asilmasi alenen bunlarin göstergesiydi kanımca.. zamanında `selamsiz` koyune bile gitmeyen reisi cumhur artik futbol musabakalarinda kendini göstermekteydi..


maç bu temaşa içinde basliyordu ki bir afet bir tufan kopu verdi.. yer gök birbiriyle kavgaya tutuşmuş da göğün rüzgarla ipnelik yapasi gelmiş gibi bir hava mubalag ediyordu.. yan tarafta bu ruzgarda sahalarda görmek isteyecegimiz bir hadise var..

her neyse galatasaray rüzgari arkasina almis saldiracakti ki, fernando meira brezilyadan 6 yemişligin verdigi gazla inanilmaz bir hata yapiyor, ankarasporlu oyuncu de sanctis'i de calimlayip topu aglara birakiyorken birden sislerin içinden maskeli bir insan ciki verdi.. böyle maskesiyle geldi geldi geldi topu cizgiden cikardi sonra yine sislerin icine girdi kayboldu gitti..

zaten bir sekilde bir beddua almis olmasi gerek ankaranin "kim ki bu sehirde cenk ede, o cengin tadi tuzu olmaya" gibi bir dua edilmiş olmali.. hayatim boyunca ankarada oynanan tek bir musabakadan zevk aldigimi hatirlamiyorum arkadas..

kose bayraklari yerlerinden kopacakken galatasaray pozisyonlara girmeye baslamisti.. 66 numarali formasiyla duble `arif erdem` olmaya niyetlenen arda turan beyaz bogazli kazagi da giyince tam tamina arif erdeme benziyor ve mükemmel oynuyordu.. yan tarafta da arif erdem ve bogazli kazagi var.. nette bir sekilde macta kullandigi bogazli kazagi bulamadim gerçi.. velhasil o sirada kewell'in kafa sutu geldi. top direkten dönüyor, ayhan'in önüne düşüyor ayhan "bomba bomba!" seklinde panikliyor, türkiye sinirlari içinde gol atmayi unutmuş ümit karan'da alenen topu aglara gönderemiyordu..

ilk yarı bu sıkıntı içerisinde geçiyordu.. hatta cumhurbaşkani maçı bırakmış bir şekilde melih gökçek'in torunu ile oynamaya dalmıştı.. taraftarlarin eglenmesi için daha degisik atraksiyonlar yapilmaliydi.. yani futboldan umudu kesmistik de, bari anayasa mahkemesi baskani ile cumhurbaskani bilek güreşi yapsaydi da devleti kazanan yonetseydi.. (hababam stili) ya da ne bileyim.. `karakoy iskelesi`ni denize gören kurban oldugum yarappim resullulah ankaradaki bir mactan zevk almamizi engelliyordu işte.. maça chp'nin yeni üyesi oldugu soylenen, sonrasinda "dubai'den ümit karan'i izlemeye gelen menejerler" olduklari soylenen bir grup arap da gelmisti.. merak ettigim nokta, bu adamlarin kışlıklari yok mu arkadas? yaz kış o beyaz seylerin icinde.. vallahi allah saglik sihhat versin. üzüldüm adamciklara. palto alin be adam!

ikinci yari farketmeden basliyordu acikcasi.. evlerinde oturanlar için mactaki futboldan ziyade bulmacalarindaki "bir kagit oyunu" sorusu daha önemliydi.. bereket melih sendil "batak" diyerek hadiseyi gecistiriyordu. toplar kaleye gitmiyor, de sanctis'in her degaji taça gidiyordu.. bereket neca oyuna giriyordu.. ben sahsen "işte maskeli balo ve onun sahte yüzleri" kivaminda bir türkü tutturmuştum. sahada iki maskeli oyuncu varken, saha kenarinda da kendini james bond zanneden bir arkadas vardi (skibbeden bahsediyordum) 70. dakikaya kadar oyuna mudahale etmiyor, oyuncular bildiklerini oynuyor, dahasi meira ne oynadigini bile bilmiyordu.. 3 tane ön libero 2 tane stoper vardi ortada dolanan.. geri kalanlar da kontragerilla gibi sacma sapan davranislar sergiliyorlardi..

macin sonlarina dogru uzun bir aradan sonra baris ozbek turuncu formasiyla bulussa da yaptigi en sahane hareket kaleye vurdugu topun neredeyse taca cikmasi olacakti.. ümit karanin da önüne indiremedigi bir topla mac 0-0 sona eriyordu..

örümcek

Sanırım bu son aylarda güldüğüm, en komik zamazingo.. İngilizce bilmeyenler için özetlemem gerekirse, adamin tekine banka mail atior, 250 kusur dolar borcunuz var bi zahmet ödeyin dior, adam da "o kadar param yok ama örümcek resmi cizdim onu gönderiyim" diyor.. banka tabi "özür dileriz ama ödeme olarak örümcek fotosu kabul etmioruz" dior.. haklilar.. ama bizimki de çok yerinde bi cevap gönderiyor "o zaman 250 kusur dolar degerindeki örümcegimi geri gönderin" şaşırıyor tabi banka. ama geriye postaliyor aynen.. bizimki öfkelenior "pardon ama bu gonderdiginiz benim örümcegim degil cünkü bunun 7 ayagi var ben böyle bir hata yapmam" diyor.. kücük bi münakasa oluyor ve sonra adam kabul edior 7 ayakli oldugunu.. bu sefer de "7 ayakli oldugu icin kabul etmediginizi düsünüorum ve bu sefer 8 ayakli bir orumcek yapip gonderiyorum. umarim bunu 250 kusur dolar olarak kabul edersiniz" diyor.. banka yine kabul etmiyor, ve örümcegi geri gonderiyor..





ekstra bir not olsun ki, örümcek geçenlerde ebayde 10 bin dolara satilmis :).. (smiley yaptim utanmadan)

22 Kasım 2008 Ankaragücü Fenerbahçe maçı

memlekete iyiden iyiye soguklar gelmis, bu soguklari firsat bilen akp yönetimi kömürleri "hediye" kivaminda dagitir olmus, ve cemal aydin hakemleri "nörüyonuz" seklinde aramisti.. işte bu ahval ve serait içinde bir kasim gününde, zemheride oynanan ve hic bir tarafin "gol" diye bagiramamasindan dolayi 0-0 biten musabakadir..

macin baslamasina daha günler kala, cemal aydin'in hakemleri ögrenmek adina telefonla konustugu gazetelere siziyordu.. konusmanin tam metnini bilmesek de şunu uydurabiliriz:

"-halis özkahyami ataniyor maca? yapmayin yahu.. firat aydinus un cakmasi o.. alenen benziyor adam da pek numarasi yok.. hahah deme yahu demek ben firat aydinus'um diyormus ahahah"

bu tarz konusmalarin italyada küme düşürülmekle sonuclandigini bilen futbol severler küplere biniyordu tabi.. ankaraspor küme düşmeliydi ve yerine altay cikmaliydi birinci lige..

her neyse bu durumda taraftarlar ankara'nin en büyük hali sahasina gelmisler, oynanacak maci izlemeye niyetlenmislerdi.. daha macin baslamasina bir 30 dakika vardi ki cemal aydin istifa'ya cagirildi.. ankaragücü taraftarlarinin tipik slogani olmustu gerci..

halis özkahya yerine maca verilen benzeri firat aydinus maci düdügüne astigi kocaman bir futbol topu ile baslatirken, fenerbahce'nin kolay kazanacagini herkes umuyor "vallahi ben 2 yazdim" muhabbetleri ortamda dönüyordu.. emre belözoglu, halisahada ön libero oynayan göbekli amca kontejyanindan maca dahil olmus, ileride de kücük emrah bakisli guiza ortamlara adapte olmustu.. "arkadas fevri oynamayalim paslasalim" diye bagiran mehmet yildiz kisim kisim fenerin üstüne gelmeye calisiordu..

fakat her iki takimda top oynamaya pek niyetli degildi.. resmen "yahu ayirttik yanmasin para şimdi" niyetiyle gelmislerdi stada. hatta hadise o kadar konsantrasyon disiydi ki, top volkanin ellerine geciyor, kamera "top volkanda" oldugundan baska yerlere donuyor ama top kornere cikiyordu.. gokhan bir ara "abi sakin" diye bagirmaya bile kalkiyordu hatta..

ankaragücü deniz seki'nin goguslerinin kücük oldugu zamanlardan beri fenerbahceyi yenemiordu sanirim. ve bugun de yenecek gibi degildi.. eeeylesine oynaniyordu işte mac..

ilk yari bu sekilde bitiyor, milliyetin internet sitesi "fenerbahce bastiriyor ama gol sesi gelmiyor" gibisinden bir manset atiyordu.. hayir benim izledigim mac ya bambaska bir macti, ya da milliyet uydurmakta sinir tanimamisti..

ikinci yariya ankaragücü baslama karari aliyor ve el yasa "arkadaslar herkes bildigini oynasin ya" diyordu.. ankaragücü ikinci yarida etkin oynuyor, fenerin tek bir atagi bile olmuyordu duran toplardaki kismi heyecanlar disinda.. az once volkan tanrisi peleye bir bakire kurban edip gelmis gibi duran jaba gol yollarinda etkisiz kalinca, deivid oyundan cikinca macin skoru daha 70. dakikadan belli oluyordu..

hülasa mac sonunda emre belözoglu arkadaslarina catiyordu

-kimden cikti ya bu mac fikri mina koyiim??
+abi sen degil miydin spor olur hem diyen??..
-yoruldum mina koyyim.. keske hic oynamayip izleseydim kaleye felan gecseydim..

Cuma, Kasım 21, 2008

Ay Dede


son olarak insanoglu'nun 1976 tarihinde ayak bastigi gök cismi, uydumuz, romantik serserimizdir ay... o tarihten bu tarihe, tek bir insan aya gitmemistir.. ki ben sahsen, bir insan olarak bundan utaniyorum.. tiksiniyorum.. (şu bilgileri de "ulan!! gary sinise astronot diilmiş gerçekte???" düşüncemin akabinde edindigim için kendimden de tiksiniyorum aslinda)

hayir arkadas, babaannelerini mi gordu bunlar ayda? onun için mi tekrar gitmek istemiyorlar ben anlamadim ki? "neil işemiş kenara, inanmassın feci kötü kokuyor.. adamin sidiginden atmosfer olmuş yahu" gibi bir gizli konusmanin falan geçtigini düsünüyorum ben.. insan niye gitmez aya yahu? bir şey yapmak ister insan.. birak 69'u, 76 da bir agaç dikilse, ne bileyim efendim, bir evin temeli olsa, şimdiye o ağaç meyve veriyordu arkadas!!! degil ev, olimpiyat stadi yapilirdi o tarihten bu tarihe..

şimdi ayni boku mars'a da yapicaklar.. gidicekler, 5-6 sene daha gidicekler, sonra işiycekler mi, napicaklar, mundar edicekler bi daa gitmicekler.. yazık vallahi yazık..

1990 yilinda japonya, 2007 yilinda da çin kendi yaptiklari zamazingolar ile "bi bakam biz de görem neymis bakam ay dedikleri giii" (gııı falan diyorum ki, uzak dogu edasi verilsin konusmaya.. lazca konusurken gideyrum dedigimiz gibi.. yanlis olmasin da) demişlerdir.. ama insan gondermemislerdir yine.. hoş ben çin'in en nihayetinde "made in china" olan mekikleri ile insan goturmelerine karşıyım arkadas.. 1 ytl ye bilemedin 3 ytl'ye alinan, pencere süngerleriyle, kapi carpmasin die arkasina konulan lastiklerle, sinekliklerle aya gitmek biraz sacma diğmi?

2010 bilemedin 2011 gibi (resmi olarak boyle konusuyorlar) hindistan da aya bir görünmeye karar vermiş ki ben sahsen onlardan çok umutluyum.. delikanli gibi çıksınlar aya otursunlar, gelsinler arkadaş..

benim merak ettigim... acaba kablo atsan buradan aya.. olur mu ki o ya? gerçi antenlere falan takilabilir kopar.. tamam.. ama bir şekilde bence ayi kullanmaliyiz.. günes panelleri mi yapilir, soya fasulyesi ciftlikleri mi kurulur ne yapilirsa artik.. mis gibi ay yahu.. degnegi diksen yesillenir.. (boyle vereyim de gazı, gerek çin gerekse hindistan hükümetlerine)

(sanat ayımız!! güneşimiz zeki müren'di bildiginiz gibi)

gerçi bu uzay arastirmasi yapan devletlere de hak vermek gerek.. aya gidip de ne yapican, yani ekin ektim ellere de, gül bitmedi yerlere denilecek bir yer degil ki.. çavdar tarlasinda gelin bile olunacak bir yer degil.. buyur `apollo 17` gorevinden bir foto,

yil 1972 oldugundan foto siyah beyaz degil.. foto renkli.. düşünün gari.. ortamda iki tane kaya var.. "buyur bakalim nasa, al sana kaya nereye dayarsan daya" demiş olabilir donemin başkani `nixon`.. çimento gotursen goturemesin, tugla gotursen goturemessin, koca tugla kamyonunu mekige yükleyemessin sonucta... ayda yapabilecegin yegane şey plaj futbolu.. onda da sert vurdu muydun, top direk uzayda.. eee...

hak verdim yani. suradan suraya yaziyi yazerken.. 1972 ye kadar cok durmussunuz "bir umut belki taşın altindan yusufcuk cikar, kertenkele, "sülümancik" cikar" demissiniz cok.. bravo..

ve sonuc olarak insanlarin yasadigi en büyük üçüncü hayal kirikligidir aslindabu ay.. ilki'nin adem tarafindan "oha 9 ay bunun için mi bekledik?? bu igrenc ufacik yaratik için?" oldugunu, ikincisinin de ses hızının geçilmesinden sonra "eee bişi olmadi" halinin oldugunu düsünüyorum...

zira gerek teleskoplarla gerekse gonderilen sondalar ile ayin ne bok oldugu biliniyordu.. hatta bence ve wikipedia'da yazanlara gore (ahaha utanmadan bence diyorum) ay'a ayak basilmasinin yegane nedeni "soktuk ruslara" demek içindir.. yani zaten hali hazirda, 1969'dan seneler evvel, hatta 1700'lü yillarda "tüh ya ayda kari yokmus abi" haberi gazetelere düsmüs, donemin hürriyet gazetesi "yıkıldık!" manseti ile bu haberi duyurmustur halka..

bütün bunlarin yaninda, ay yüzeyinde soylenen, ay atmosferine karışan ilk laflar ""contact light! okay, engine stop. aca - out of detent." imiş.. oyle "bu insanlik için büyük, benim için kücük bir adim" falan degil yani.. onu hazirlanmis adim atarken soylemis hususi.. hoş gördük insanlik için büyük adımı.. nerede büyük adim pardon bilader? ne degisti dünyanin hayatinda? rontgen cihazini bulan, curie bile "bu kanser benim için ölümcül, ama insanlik için cok yararli bir kanser" diyebilirdi rontgenden edindigi kanser için ama artizlik yapmadi.. sen sanki dünyayi degistircekmiş, ne bileyim efendim, savaslari bitirecek, sınırsız yiyecek saglayacak bir buluşmuş gibi aya ayak basmana "insanlik için büyük bir adim" diyorsun.. boyle kendini bilmezlik, boyle suursuzluk bilmiyorum ben.. yemin ediyorum.. bundan sonra ben de evden cikarken aynen bu cümleleri kurucam "bu benim icin kücük ama insanlik icin büyük bir adim" sonucta insanliga katkimizda fark yok.. ister ayda olsun, ister izmir'de olsun, adim dedigin ayni boktanlikta..

bi de ismi çok dandik olan gok cismi bence.. hayatta en cok kullandigimiz "evet" ve "hayir" gibi kelimeler bile iki heceliyken, ay, bildigin ay.. bu ne lan? koskoca gok cismi, gecelerimizin yol göstericisi, gecelerin yargici, yalnizlarin yoldasi, atalarimizin tanrisi, sadece "ay" yazik.. boyle daha tasakli bir ismi hakediordu bence. "ejder" gibi olmasa olur, o kadar hasmete gerek yok ama içinde boyle sert ünsüz lazimdi gibi geliyor.. bu da bence atalarimizin bi ayibi.. zamanında etraftaki cisimler "o , bu, şu" diye gosterilirken, kimin aklina "ay" demek geldiyse, yaziklar olsun.. ilenç olsun ona.. kahrolsun mezarinda, inim inim inlesin..

Perşembe, Kasım 20, 2008

Abazan Muhabbeti


bunaldigim muhabbet türü bu abazan muhabbeti.. yetti arkadas.. ne zaman disari ciksak bir 3-4 sap.. sokaktan gecen kadinlara bakip "nasil ottürürülür","ilik gibiymis ha","kimler yiyor bunlari ya" muhabbeti cevirmekten illallah geldi.. ben de istiyorum gari boyle kizli erkekli bir grupta yanci olmayi, ben de istiyorum agzimdan cikana dikkat edmeyi, küfür etmekten cekinmeyi, usturuplu konusmayi.. ama nalet olsun ya, nalet olsun kadere ki lisede fen sectim.. o günlere geri donsem direk yanasicam kendime "biladerim bu ipnetorlerin hepsi mühendis olucak, ömür billah abazan muhabbetinden kurtulamayacaksin, gel türkce matematik ol, gel sosyal ol" derdim.. yemin ederim..

buradan beni okuyan arkadas cevreme sunu demek istiyorum ki, "arkadaslar yüzünüze soylemekten cekiniyorum ama, yetti abazan muhabbetiniz.. illlalah geldi arkadas.. ne bitmez tükenmez mühendis acüzeligiymis bu!"

bu muhabbeti yapan igrenc muhendis herifler, yandan disi gectigi zaman, dirsekle dürtüp kaş goz yapip "çakar min buna?" seklinde sorarlar mesela.. "yok abi cakmam" dedigin anda "verse almazsin yani? peki mesela maria antoniette?? (burada türk ünlü oluyor aslinda genelde.. ama şimdi burada isim gecirmek başa iş açabilir.. abazan muhabbetinin ortasinda, gülben ergen'in işi olmamali!)" e donuyor muhabbet.. hadi ondan da siyirdim "abi 50 milyar verseler verir misin?" e donuyor ki bu cok korkunc.. ürküyorum o noktada ben..

ya cidden gari istiyorum, tiril tiril bir muhabbetimiz olsun, izledigimiz dizilerden usturuplu olarak bahsedelim, lost'tan bahsedelim ama kimse "kate i sawyer ne otturmustur ha" demesin, ne bileyim efendim ergenekon'dan bahsedelim de kimse "abi telefonlari dinlerken acaba sikis muhabbeti de dinlemisler midir?" demesin.. istiyorum bunu artik.. ben de dawson's creek gibi, kavak yelleri gibi arkadas grubuna sahip olmak istiyorum dostlar.. yeter!!! illlallah!!


hoş silahla yaşayan silahla ölür misali, abaza olmayan abaza muhabbetine girmiyor.. birisi cikip da "houup beyler ayip oluyor, biraz üsturup" demiyor, dese kimse muhabbete devam etmez..sonucta içimizden kimse ferhat güzel degil.. bugun o baslatiyor, yarin o gote kitleniyor, öte gün ben dirsekle dürtüp "gideri var ha" diyorum.. böyle bir fibonacci sayilari misali artan abazanlik.. önce 1 kisi abaza oluyor, sonra yandakini etkilioyor, sonra 2, daha sonra 3, yan masaya sirayet ediyor 5, 8, 13 diye giden, inanilmaz igrenc bir abazan spirali..

en nihayetinde erkek adamlarin, kendi aralarinda konusacagi muhabbetler belli.. araba, kiz, para, recep'in kendi kalesine attigi gol, kız, "bülent ersoy mu, rahsan ecevit mi, brad pitt mi?" kız, bilgisayar, kız, kız, kız..

kendim dahil,(aka cuvaldiz) tiksiniyorum erkek milletinden.

Çarşamba, Kasım 19, 2008

Banka şubeleri

abuk sabuk seyler icin girdigimiz banka subelerinde son 2-3 yildir gelisen "tusa basip numara aliyoruz sonra ses cikarmadan bekliyoruz" olayi dahilinde gelisen olgu..
ayakta dikililen siralarda yoktur bu hadise..cunku insanlar kaynamayi engellemek,ondekine degdirmeden, arkadakine degdirtmeden sabit bir sekilde durabilmek konularinda mesgullerken kendilerini heyecandan uzak tutarlar..

ama oturuyorsun orda yapacagin sey heyecandan baska birşey degil..

"aman yerde hali var ayaga kalktigimda takilmayayim ona","bir eli bank a koyayim mahsun gibi bakayim sonra da "meraba ben ugur kredi karti borcumu yatiracagim" i rutkay aziz tonlamasi ile soyleyeyim"...

kitap,gazete,dergi veya deterjan kutusu (burada tuvalette hala deterjan kutusu okuyanlara selam gondermek istedim) okumaniz bu heyecaninizi azaltmaz.. ben denedim hatta azaltmiyor bilakis o anlik dalginlik yeni heyecanlara sebep oluyor

- ya pardon 513 numara benimdi ama 514 olmussunuz.
+ ee bastim ama ben kimse gelmeyince yok sandim yeni numara alin lütfen..
- ama ben burda 45 dak.
+ lütfen qmatik orada
- bülent ersoy taklidi yaptiracaksiniz bana?

bu diyaloglarda bir yigit özgür kalitesine kavusamadima arkadas.. yillardir ugrasiyorum..

21. yuzyil her alanda stresle dolu devamli devamli..

Salı, Kasım 18, 2008

Hüznün Bes Asamasi

insanlarin baslarina gelen kotu olaylarla mücadelesini irdeleyen bir olgudur bu.. oturup düsünülmüs, yeterli orneklere bakilmis ve bir sekilde insanlarin baslarina gelen felaketler ile ayni sekillerde mücadele ettiklerine karar vermiş `elisabeth kübler ross` bunlar su sekilde..

birinci asama: `inkar`.. bu asamada "yok canim gercek olamaz.. hayir hayir" gibi sacma tepkiler verilir.. bu asama "yoksa?" düsüncesi ile asilir ki ikinci asamaya cumburlop dalinir.. mesela televizyon bozuldu.. ilk aşamada acilip kapatilir, kumanda'nin pilinin bittigi, elektriklerin olmadigi gibi işler düşünülür..

ikinci asama: `kizginlik`.. sag sol yikilir, kücük daglar devrilir.. "neden ben?","bu hic adil degil?" gibi seyler soylenir ki kimisi bu noktada kalip vampir olabilir.. brad stroker'in drakulasi tamamen bu "kizginlik" bölümüne insaa edilmistir.. drakula'nin manitasi türkler trafindan öldürülünce bizimkisi "tanrim seni inkar ediyorum ve seninle savasacagim" diyip gaza gelir.. yannistir.. yine de televizyon'un garanti belgesi aranir, "ulan daha yeni aldik.. nie boyle dandik seyler yapiyorlar" diye kizilir, icabinda kullanici servis hatti aranir.. küfredilir..

ikinci asamayi bir sekilde atlatan insanlar `pazarlik` evresine girerler.. "sadece sunu yapayim", "ulan maci ask-i memnu'yu izleseydim bari ya off sonra bozulsaydi ya" falan der ki gariptir.. en dramatik bölümdür bu disardaki sahislar icin.. gözler yasla dolar.. aglayanlar olur..

dördüncü asama `mutsuzluk` evresidir.. "nasil olsa ölecegim","nasil olsa oldu artik","sikilmis gotun davasi olmaz" gibi laflar en cok tercih edilenlerdendir.. bişi diyemessiniz "sacmalama" dan gayri.. zordur yakinlar icin bu evre.. baya uzun sürebilir.. gercek anlamda uzuuuuun sürebilir.. "nasil olsa televizyon izleyemiorum, niye oturma odasinda oturuyorum ki" denebilir bu asamada mesela

`kabulleniş` ise son asamadir.. "alasmarladik" kivaminda davranilir.. aciklidir ama yüreklendiricidir garip bi hüzün coker insanin üstüne.. hepsi o. "yarin yaptircaz artik naapcaz" denir televizyon için..

Pazartesi, Kasım 17, 2008


su omrumde yasadigim ilginc bir tecrube varsa o da kisitli gun sayisina ragmen dolmus muavinligidir a dostlar.. (samimi girdim bloga. ) 10 ile 15 yas arasindaki bir yas diliminde tam olarak "garson boy" kiyafetleri giydigimiz bir doneme rastlar bu muavinlikde.. genel kanida budur aslinda.. oyle cicek abbas filmlerineki gibi 20 li yaslarinda bir genc yapamaz bu hadiseyi. soforler omuzunda muavinlikten istifa etme yasi maksimum 18 dir zira..

her neyse muavinligin gorevleri nelerdir.. bir kere erketeci olacaktir muavin "kaptan sagda teyze var alalim iceri" , "kaptan citir isiklardan hemen sonra", "beyler cokelim trafik var" , "ablacim bindin parayi vermedin" gibi ispiyoncu ugraslar edinmelidir en basinda. kaptanin bir nevi ekstra agzi, ekstra gozleri, ekstra kulaklaridir, ekstra elleridir.. eller konusunu ileride daha genis irdeleyecegim.

nasil ki mc donalds turevi yerlerde "ayin calisani" tablosunda bulunmak hem motivasyon hem gereksiz caba arttirimi sagliorsa muavinlik icin de ayin calisani cercevesi on koltuktur. ön koltuga oturan muavin hem para alip verme islemlerini yapar hem de kaptanla bir diyaloga girer.. kaptanlar o yaslardaki cocuklara genelde "ee uurcum kamisa su yurudu mu senin eki ehi" muhabbettinden ote "uwwww laf at laf at sag tarafa laf at" seklinde direktiflerde verebilirler.. su hayatimda yaptigim yapmis oldugum bir iki laf atma eylemi hep bu zamana denk gelmistir. ünlü yazar grass in nazi oldugunu aciklayip özür dilemesi gibi ben de buradan özür dilemek istiyorum "ablacim canim ablacim.. sari etek giyen ablacim özellikle sana "off o göte bülbül öte" dediim icin beni affet eger bunu okursan ablacim"

geldik beni muavinlik mesleginden alikoyan hadiseye. dolmusu durdurmadan el kaldiran yolcuyu iceriye almak. bakin bu cok ustalik uzmanlik, kas, denge, tayming gerektiren bir hadisedir.. onun icin ben yapamadim dostlarim. ah dostlarim cilekes dostlarim. "kaptan solda yasli teyze" dedikten hemen sonra bir el hidrolik kapinin demirlerini tutar diger el disariya bir cengel misali uzatilir.. dolmus hafif yavaslardigi anda teyze belinden tutulup hooop iceriye birakilir.. ayni sekilde indirme islemi de teyzeyi elle alip ayaklarini yere deydirttip hizini almasini saglayip birakmaktan ibarettir.. ben bir kac teyze düsürdügüm icin kibarca isime son verildi..

muavinin bir diger gorevi de kahvehaneye kosup "sedat abi kaza yapti olay var abiler" deyip adam toplamaktir. bunun icin celik gibi guclu bacak kaslarina ihtiyac vardir tahmin edebileceginiz üzere. ayrica nefessiz kalip "nerde yapti lan kaza got oglani" lafina cevap verebilmek " high high high ucyol high high high agzinda" dememek icin saglam cigerlere de ihtiyac vardir..

ayrica saglam bir matematik bilgisine de sahip olmak gerekmektedir. 5 milyondan 2 ogrenci yi hesaplamak kolay olabilir ama 3.5 milyondan verilen 3 tam i hesaplamak zor olabilir.. hemen dolmustan inip "sedat abiye eksik para verdiler kavga cikti" seklinde kahveye kosmak gerekir..

ayrica yine arabesk fantagzi muzige hakimiyet olmasa da bir kulak asinaligi olmasi sahane olacaktir.. ama asla ama asla ama asla sarkilara eslik edilmemelidir.. yoksa "vaay uur ne güzel soyluorsun sen seni sikip cogaltmali" tarzindan teklifler alabilirsiniz..

unutmadan ekleyeyim kahveden adam cagirirken sozlerinize cok dikkat etmelisiniz.. ey genc muavinler ve muavinlige gonul vermek isteyenler size sesleniyorum "abiler sedat abinin ebesini sikiorlar" tarzinda bir cagri yapmak kavga bittikten sonra "sedat oglum noldu niye dovduk adamlari, senin cocuk sedat abinin ebesini sikiorlar dedi kostuk geldik ama?" tarzinda bir diyologun baslamasina sonunda dayak yemenize neden olacaktir.. aman diyim gencler.. lütfen.. benim dustugum hatalara siz de düsmeyin.. ayrica "uurcum git bu 10 milyonu bozdur gel" dediklerinde dolmusu gozde ayirmayin.. siz bozdurmaya gittiginizde dolmus coktan topuklamis olabilir.. kaptan soforlerin pek sevdigi bir "muavini bakkalda birakmaca akabinde tekel 2001 yok muymus eki eki seklinde gülmece " oyunudur bu.. bizim zamanimizda bu buralar olacakti peh..

Pazar, Kasım 16, 2008

milliyetci bukalemunlar

az once farkettim ki bu iguanalarin kertenkelelerin feci milliyetci duruslari var.. yani bi kertenkele dile gelip "bilader gel bişi konuscaz" dese ben tirsarim ama delikanli gibi dayagimi da yerim..



allaskina hayvandaki su durusa bakin.. alenen kurtlar vadisinden firlamis gibi.. bu sahane hayvanlar varken bu mükemmel durus varken ne idiu belirsiz kurtlari sembol bellemis milliyetci hareketi kinarim ben..

arkadasim bir kurtu evine alip besleyebilir misin? "ay dost merhabayim" diye yanina gitsen yer seni be!! kahreder.. ama bu kertenkeleler bu iguanalar oyle midir.. sakin hayvanlar, agir hayvanlar bir kere.. al evinin bas kosesine koy demlensin orada icsin rakisini yesin peynirini.. giki cikmaz.. ama bir kurdu alican eve.. 7 sulaleni yer..




bakin mesela bu fotoda.. bunun ayni ifadeyi ben reel hayatta ülkücü arkadaslarin suratinda gormediysem ne olayim..

ülkücü hareket kendine ceki düzen vermek istiyorsa kurtu birakip kertenkeleye, iguanaya, bukelamuna yonelmelidir.. iki kere iki dört..

16 Kasim 2008 Galatasaray - İstanbul B.B. maçı


tarihler 16 kasim'i gösterirken, örgün egitimdeki ögrenciler sinavlarla bogusuyor ve takvim yapraklari "haseratlarin saklanma tarihi" diye bir not düsüyorlardi üstlerine.. bilimum karinca olsun, ağustoş böceği, kunduz olsun bu tarihten sonra yaza kadar gözükmeyecekti anlasilan.. tüm bu namusait sartlar altinda galatasaray derbiden 3 puanla çıkan takim oluyordu.. goller kewell ve lincoln ikilisinden geliyordu..

galatasaray takimi aylar sonra, şu trafik konisine benzedikleri formadan vazgeçmiş ve nihayet gerçek renklerine dönmüştü.. hem de sari kirmizi parcalinin altini beyaz sort ile tamamlayip, bu stadin gördüğü en şık kombinasyon ile cikiyordu sahaya.. maçtan evvel yillarini bu renklere vermiş olan arif taraftarlar tarafindan cagriliyordu.. şahsım adina ben arif'i özledim arkadas.. girse oyuna, atsa iki depar, ceza sahasinda düsse hakeme baksa, oyundan alinirken gidip yakindaki 2 arkadasini öpse, hakemin elini sıksa, girecek oyucu için subhaneke okuyup yanaklarindan öpüp sahaya sıksa fena mi olurdu? yillar geçip giderken gençlikteki hikayeleri de özlüyor insan..

her neyse mac selcuk dereli'nin ilk düdügü ile baslarken galatasaray'in oyunu bir garipti.. servet forvette akinlara katiliyor, lincoln defanstan top cikartiyordu.. hababam sinifi mahmut hoca'dan kacak mac yaparken bile pozisyonlarini biliyorlerken, yani ne bileyim güdük necmi defansta oynarken, inek saban forvetken, hayta ismail orta saha iken, mesela servet'in ne oldugunu kimse cozemiyordu.. hayir `hannibal lecter` misali bir maske takan servet ile rakibi korkutmaksa plan, işe yaramiyor mösyö skibbe.. şahsen ben korkarim üstüme o maskeyle o cüsse ile birisi yürüse, ama işte ne büyüksehir kalecisi behram, ne de defansta bugun harikalar yaratan markus ürkmedi..

galatasaray sagli sollu, akin akin geliyordu yine de.. herkes bildigini oynadiginda dahi bu takimin oyuncularinin bir şey yapacagi asikardi.. sagdan bi orta, soldan bi orta, servet'in göbekten bindirmeleri derken korner üstüne korner oluyor, 30 kusuruncu dakikada da bu kornerlerin birinde harry kewell topu aglara gönderiyordu... kewell zaten macin baslarinda "hocam sikko oynuyoruz benim soyle bir planim var" diyerek skibbe'ye gitmis, skibbe'nin olurunu aldiktan sonra kendi taktigini takima oynatmaya calismisti.. tribunler "we're playing like a fool, what about harry kewell" diye (aptal gibi oynuyoruz, harry hewell'dan ne haber?) bagirirlarken, ilk yarinin son düdügü selcuk dereli'nin nefesi ile caliniyordu..

sabri'nin annesi devre arasinda sabriyi ariyor "oglum ensende formanin kumasi cikmis onu bi düzelt" diye uyariyordu.. diğer anneler ayni duyarlilikta olmadigi icin, formalarn enseden cikan parcalarini yarim devre daha gormeye devam edecektik..

Galatasaray ikinci yariya "saha bu kadar sulanir mi arkadas?" serzenişleri ile cikiyordu.. ama sahaya cikan takim galatasaray'dan ziyade 23 nisan'da gösteri maçı yapan danone takimi gibiydi.. dogru düzgün bir oyun oynanmiyor, bunun karsiligi olarak da istanbul belediye boyna pozisyon kaciriyordu.. de sanctis bir sekilde takimin gol yemesini önlerken dakikalar geçip gidiyordu...

arda'nin kalp ritmi yükselerek dışari cikiyor, lincoln çok şık bir şutu direğe nişanliyor derken tribunlerde "lan bi gol yersek cikartamayiz" düsünceleri olusuyordu.. ama büyüksehir belediye o golu atamayinca lincoln de topu aglara gonderdi..

hülasa 2. lig b kategorisinde altinordu-fethiye spor macından sonra izledigim en kötü futbolu izliyordum bugun.. "senin için harcadigim zamana yazik, sen en güzel duygularin katilisin" sarkisi agzimizda, üc puan cebimizde uzaklasiyorduk tribunlerden..

Cumartesi, Kasım 15, 2008

minare seklinde kolonya sisesi


en sonunda efsanevi minare seklindeki kolonya sisesini buldum dostlarim.. gitti gidiyorda satiliordu hemen aldim.. cocuklugum bu siseyle oynayarak gecti.. fakat adam gittigidiyorda satarken soyle bi not düsmüs "minare 21 cm boyunda... başarilar" hayir nesine basarili olucaz onu anlamadim ben.. yazik.. bir de kapagini kaybetmis heralde.. zira sifri olmasi gerekir idi.. ki bu haliyle basarmamiz cok zor..

masal I

Bundan yıllar yıllar önce, belki de yıllar yıllar sonra, en iyisi bilinmeyen zamanda, yine bilinmeyen bir kıtada, çok güzel bir ülke varmış. Adını söylemek istemiyorum burada ama siz bu ülkeye kendiniz bir ad verebilirsiniz. Hem güzel deyip kestirip attığıma bakmayın, somut kanıtlarım var bu konuda. Mesela tüm kediler kendilerini sevdiriyormuş bu ülkede. Ya da kolaların asla gazı kaçmıyormuş ülkenin havasının özelliğinden.

Ama esas güzel olan, bu ülkeyi kraliçeler yönetirmiş. Bir kız 16 yaşına geldiği zaman, kraliçe olabilir, bu kraliçeliği de 26 yaşına kadar yaparmış. Ama esas ilginç olan bu süre içinde, gözleri bir kumaş parçası ile bağlı olurmuş, ve katiyen açmasına izin verilmezmiş. Çünkü eğer gözleri açık olursa, verdiği kararları adil bir şekilde veremeyeceğine inanırmış bu ülkenin halkı. Gözleri kapalı olduğunda, gördükleri fikirlerini etkilemez, veya aklını dağıtmaz böylelikle daha adil bir karar verebileceğine inanılırmış. Kraliçe’nin yanına da bir erkek yardımcı verilirmiş. Hem onu korusun, hem ona göz olsun diye. Ama yine yukarıdaki nedenlerden dolayı, yardımcıların konuşmalarına izin yokmuş. İzin yokmuş ama tarihte yaşanmış birkaç kazadan sonra, bu izinin daha sert uygulanmasına karar verilmiş ve yardımcıların ağızlarına bant yapıştırılmış.

Gel zaman git zaman, öykümüze konu olacak prensesin zamanı gelmiş. Güzeller güzeli, bir kızmış. Yanakları tombul, güldü mü güllerin beraber güldüğü, siyah saclı, beyaz tenli, pamuk prenses’in kıskançlık krizine gireceği kadar güzel bir prenses, kraliçe olmuş. Ve tabii ki adet üzerine yanına bir yardımcı verilmiş.
Yardımcı kraliçeye daha ilk gördüğü anda sevdalanmış. Ama sonuçta kraliçenin yardımcısı olduğundan bunu görev süresince yani on yıl boyunca söyleyemezmiş kimseye. Zaten ondan sonra da söyleme şansı yokmuş. Sonuçta birisi eski kraliçe olacak, diğeri eski yardımcı olacak ve bambaşka hayatlar süreceklermiş.

Her neyse günler günleri kovalamış, haftalar ayları, aylar yılları kovalarken birlikte vakit geçirmeye iyice alışmışlar kraliçe ve yardımcısı. Birisinin gözleri bağlı, diğerinin ağzı kapalı yaşarlarken aydan aya kendilerine bir iletişim yöntemi bulmuşlar. Mesela yardımcı evet demek isterse, kraliçe’nin sağ eline dokunuyor, hayır demek isterse sol eline dokunuyormuş. “Dokunuyormuş” diyip geçiyorum ama, gelin bir de bunu yardımcının kendisine sorun o kadar kolay bir şey miymiş dokunmak. Her dokunuşta kalbi yerinden çıkıyor gibi oluyormuş aşık yardımcının. Ama söyleyemezmiş ki kimseye, dahası söylese, dahası aşkını ilan etse, mesela kraliçe de ona aşık olsa, çok sevse, gözleri açıldığında sevmeme olasılığı duvar gibi duruyor ki önünde.

Ama tabi aşkın sınırları yok. Aşkın gözünün önünde bir bez, veya ağzında bir bant yok. Her dokunuşta, her iletişimde kraliçe çocuğun kendisine olan aşkını daha da anlamış. Ve dahası kraliçe de bu sessiz konuşmalarında kendisini anlatan çocuğa, ona bambaşka dokunan, onu herkes den koruyan, ona en yakın olan insana sevdalanmaya başlamış. Kraliçe dokunuşlardan anlamış anlamasına yardımcının da kendisine aşık olduğunu ama bundan nasıl emin olabilir ki? Olamıyormuş da zaten, “Ya yanlış anladıysam? Ya bana aşık değilse ve ben ona tek başıma aşık olduysam” diyormuş.

Sayılı yıllar çabuk geçiyor tabii ki, en nihayetinde on sene dolmuş göz açıp kapayıncaya kadar. Ve taç teslim merasimi gelmiş çatmış. Bu merasimde kraliçe tacını yerine gelecek kraliçeye bırakacak, gözündeki kumaşı çıkaracak ve yardımcının da ağzındaki bant açılacakmış.

Önceleyin yardımcının ağzındaki bant çıkarılmış. Kraliçe beklemiş bir söz duymayı. “Seni seviyorum” desin istemiş, “On senedir bu günü bekliyordum” desin istemiş ama ses çıkmamış. Tek bir tını titretmemiş havayı. Kraliçe’nin gözünden ufak bir damla yaş düşmeye yeltenmiş gözündeki kumaşı sıyırıp. Zaten bir dakika sonra da gözlerindeki kumaş çıkarılmış kraliçenin. Ama gözleri açılmamış. Çünkü gerçekten körmüş kraliçe. Yardımcısı bunu görünce şaşırmış önce. Sonra koşmuş, bir yıldırım gibi koşmuş, bir yarış arabası gibi koşmuş ve sarılmış kraliçenin beline. Dudakları kraliçe’nin dudaklarına değdiğinde, kraliçenin fark ettiği iki şey olmuş. Birincisi göz yaşlarının sevinç göz yaşlarına dönüşmesi, ikincisi ise yardımcısının hali hazırda bir dili olmamasıymış.
Töreni izleyen herkes göz yaşlarını tutamamış bu büyük aşkın karşısında. Ve tabii ki bulutlardan töreni izleyen bir peri de tutamamış göz yaşlarını. Töreni izleyenler bir şey yapamazmış ama peri yapabilirmiş. Kraliçe’nin dokunuşu bir dile dönüşmüş yardımcının ağzında, ve yardımcısının göz yaşlarından iki damlası iki çift mavi göz olmuş kraliçenin karanlığına.

Ve bu hikaye anlatıla gelmiş, görmenin, duymanın olmadığı yerlerde bile aşkın büyüyebileceği konusunda.

su perisine..

köy bakkalı


bu dükkanlarda inanilmaz seyler bulabiliyorsunuz.. ve genelde sehirde bir zamanlar deli gibi tükettiginiz, ama sonra ortadan kaybolan mükemmel seylerden bulunuyor ki her köy bakkali birden masumiyet müzesine, nostalji curcunasina falan dönüşüyor..

mesela geçenlerde rc kola gibi leblebi tozu gibi futbolcu kartlari gibi şeyler satiliyor..



futbolcu karti diyince aklima geldi resmen bak.. sikik bir ikramiyesi olurdu bu kartlarin.. "75 oyuncunun hepsini tamamlayin, ve büyükdere caddesi 72. numaradaki yerimize gönderin ve uzaktan kumandali araba kazanin" gibi bir şeyler yazardi arkasina.. daha kartlar cikar cikmaz da soylenti dolanirdi "aşağıki mahallede bi çocugun amcasinin oglu gondermis kartlari uzaktan kumadali arabayi direk göndermişler olmmm" şeklinde..

amma lakin hiç bir zaman o kartlar tamamlanamazdi.. zira lemi veyahut orhaneksik olurdu.. lemi veya orhan asla bulunmazdi. ve bi sekilde yine söylenti çıkardı "bizim okulda 5. lerden bir çocugun dayisinin oglunun üst mahallesindeki bir çocuk lemi kartini 1500 karta satmis" diye.. "vay anasini satayim. olm bana cikarsa o zaman göndermem 1500 karti alirim. naapcam oyuncak arabayi pilleri cabuk bitiyor onlarin hem halida da gitmiyorlarmiş" diye de cevap verirdim şahsen.. kücükten bir sosyal zekam vardi.. herkes kart basmaca oynarken ben tek basima uzaktan kumandali arabayla ne iş yapacaktim degil mi ama?

hic bi zaman çıkmadi o lemi..

her neyse.. geçenlerde bir tane köy bakkalina girip karton kutuda 150 gramlik omo deterjan ile, findikli tombi aldim ve ülker probis aldim..

ne garip iş yahu.. 89 yilinda dükkani açarken bir stok yaptin, hala ondan mi yiyorsun anlamiyorum ki arkadaş ben.. hala nasil satilir bu ürünler?